Siyaset dünyasında suların ısındığı şu sıralarda amatör futbol ligi de başlamış meğer ama bizim haberimiz yokmuş. Meşin yuvarlak o ayaktan bu ayağa gidip durmaya başlamış. Tabi o bildik fauller, frikikler, asistler, kafa golleri, serbest atışlar ve tobu taca göndermeler ardarda gelmeye başlamış.

O halde biz de ne yapıyoruz. Hemen eskiden olduğu gibi bir futbol kritik yazısı yazıyoruz. Şöyle içimizden geldiği gibi...

Ligin başladığını kaptanımızın karşı takımın oyuncularına sinirli bir şekilde “hep defans yapıyorsunuz. Böyle top mu oynanır” dediğinde anladım geçtiğimiz günlerde... İçimden “yahu kaptanım, neden kızıyorsun. Kızdığın adamlar karşı takımdan. Sen olur olmaz faul yapıp,  gelişi güzel şut atmaya kalkışıyorken; onlar ne yapsın? Elbette defans yapacaklar” diyesim geldi ama, maçın hakemi var diyerekten pek karışmak istemedim.

Derbi maçlarda olduğu  gibi ezeli bir rekabeti andıran ve durup durup yeniden başlayan  ve şimdilerde ortamın inanılmaz gerildiğini gözlediğimiz bu maçta  seyircileri hayretlere düşüren şeylerin bir kritiğini  yaparak başlayalalım söylemek istediklerimize.

Hatırladığım kadarıyla bu maçın ilk dakikalarından itibaren  sayın kaptanımızın yapmış olduğu fauller ne futbol kariyerine, ne de hakemlik kariyerine yakıştırılmayacak şeyler olarak algılanıyordu değil mi?  Hakemlik kariyeri de olan kaptanımızın gerçek hakemleri hayrete düşüren bu davranışları maçın şu dakikaya kadar gergin bir havada oynanmasına yol açmadı mı? Kaptanımız yanına aldığı 3-5 kişilik bişr ekiple seyirciyi, diğer takım arkadaşlarını ve külliyen takımımızı kandırmaya çalışmadı mı?

Kurallarına göre insanca top oynamak varken ne gereği vardı, bu faullerin... ? Topu taca atmanın, ceza sahasında topu elle tutmanın,  forvet olarak oynamakla ne gibi bir alakası vardı?

Sayın kaptanımız, bilmiyormuydu acaba, futbol takım halinde oynanır. Bir kişi kaptan da olsa bir takımın hem kalecisi, hem bek oyuncusu, hem forveti hem de antrenörü olamaz.

Sanırım ki, bilmiyordu. Hatta hala bilmiyor düşüncesindeyim. Nihayetinde işler öyle bir noktaya geldi ve sayın kaptanımız takımına öyle bir gol yedirdi ki, buna futbolda tek kelime ile “kendi kalemize doksandan” derler....

Tam da bu noktada kaptanımız kızmaya sinirlenmeye başladı. Bendeniz işte o zaman bu maçta olduğu gibi, bu sezon da   kendi sahamızda bile maç alamayacağımızı anladım.

Çünki iki evladını kaptanımızın hık deyiciliğini yapmak karşılığında takımda malzemeci olarak işe sokan amigolarımız bile demeç vermeye başladı bu golden hemen sonra... İşte o zaman dedim ki, “vay bu takımın haline”... Bakalım daha neler göreceğiz. Sevgili amigomuz, iki evladını malzemeci yapmanın ötesinde şimdi de kendisi seyirciden görev bekliyormuş. Neden olmasın değil mi? Takım bu hale geldikten sonra, sevgili amigomuz herhangi bir maçta ve herhangi bir takımda forma giyerek bize futbol dersi verecektir belki de....

Bence kaptanımızın sinirlenmesi ve amigomuzun verdiği demeçler, bizlere başka bir şeyi de öğretiyor. O da şu... Siz böyle devam ettiğiniz sürece bütün topların kendi kalenize gol olarak geri dönüp ağları deleceğidir.

Sonuç olarak uyguladığnız ofsayt taktikleri yüzünden maç keyifsiz bir hal almış ve rakip takımın oyuncuları sürekli ofsayta düşüyor olsa bile, bir zamanlar rahmetli Sadri Alışık’ın oynadığı  Türk sinemasının unutulmaz filmlerinden biri olan “şaka ile karışık” filminde uğradığı faullere, haksızlıklara  ve düştüğü  durumlara isyan eden “ofsayt Osman”ın hakim karşısındaki yalvarışını hatırlayarak bitirelim kritiğimizi....    

        “hepiniz, hepiniz hakem olun abiler! ya bu bir maç be tıpkı bir maç!

Ama böyle hayat sahasında oynanıyor, oyuncuları bizleriz... Topumuz da, namusumuz, vicdanımız, insanlığımız..

        Ben Osman, ofsayt Osman...  Söyleyin be, Allah rızası için söyleyin... Gene mi atamadım golü ha?  Bu da mı gol değil be...

 

        Adeletine insanlığına kurban olayım hakim bey,

        BU DA MI GOL DEĞİL...”