Azalarımıza baktığımızda mükemmel bir yaratılışımıza sahip olduğumuzu görüyoruz ve Rabbimize şükürler ediyoruz.  

"Allah vardır, Allah'a inanıyoruz" diyerek Müslüman olduklarını bildiren kimselerin, bir gözlerini ısrarla kapatarak, bir göz ile yetinerek Allah'ın hükümlerini ve bu hükümlerin hikmetlerini görmek istememeleri önemli bir konudur!. Bu tek gözlü Müslümanlar(!) kendilerine karışmayan, kendilerine hüküm bildirmeyen, kendileriyle hiç konuşmayan, yani bir put gibi sessiz ve suskun bir Allah mı düşünüyor?

İman esaslarını değerlendirdiğimizde, yarım imanın bizi kurtaramayacağını düşünmemiz gerekir. Sadece meleklere iman edip, ahrete iman etmemek nasıl ki mü’min olmamıza yetmiyorsa, Kelime-i Tevhidi anlamamak da aynıdır. Allah nasıl iman etmemizi istiyorsa, Resulü nasıl açıklıyorsa; buna uygun iman etmemiz gerekir.

Biraz önce bir gözlerini açarak "Allah var" diyen ancak diğer gözlerini kapalı tutarak Allah'ın hükümlerini görmeyen kimselerden söz etmiştim. Bu kimseler içinde; gerçekle karşılaştıkları zaman diğer gözlerini de açan samimi kimseler olduğu gibi maksatlı bir ısrar ve inat ile gözlerini açmayanlar, açmak istemeyenler de bulunmaktadır.

Bir Müslüman olarak, Allah’a iman esasında; kendi keyfimize, nefsimize ve aklımıza göre hareket edebilir miyiz? Canımız isterse inanır, canımız isterse isyan eder miyiz? Allah’a inanmamız gerekirken Mao ve Tao’ya veya Hitler ve Stalin’in fikirlerine inanır mıyız? Veya hepsine de inandım diyebilir miyiz? Allah nasıl iman etmemizi istiyor? Bir Müslüman olarak bu yanlış anlayışa la dememizi, hayır diyerek uydurma ilahlara, görmeyen, işitmeyen, duymayan tanrılara değil; kainatın sahibi ve yöneticisi olan kendi Rabliğine iman etmemizi istiyor. Böylece tuğyanda olanları ret ile başlayan, bir imana davet ediyor. Bakara Suresi 256.ayetinde de bizlere böyle buyuruyor.

Bir zamanlar Hindistan’da Ekber Şah diye bir hükümdar vardı. Bu kişi o zamanın bütün hak ve batıl bütün görüşlerini birleştirmiş, kendi aklına göre ortak bir inanç oluşturmuştu. Ancak o zamanın âlimi olan İmam-ı Rabbani bu yanlış ve batıl olaya karşı çıkmış, Allah’a imanın nasıl olması gerektiğini tebliğ ederek, vazifesini yerine getirmişti.

İngiliz veya Fransız olan biri Müslüman olmak istediği zaman nasıl ki Kelime-i Tevhidi söylemesi ve buna iman etmesi gerekiyorsa, doğuştan Müslüman bir aileye mensup olan insanların da Kelime-i Tevhidin manasını bilmeleri ve şuuruna varmaları gerekir.

Nedense halkımızın çoğunluğu Allaha iman denilince sadece varlığına ve birliğine inanmak anlıyor. Kelime-i Tevhide baktığımızda Allah’tan başka ilah yoktur. Hz.Muhammed (A.S.) Allah’ın peygamberidir. Bu doğru iman bizi mü’min eder. Hristiyanlar veya Yahudiler de Allah’ın varlığına inanıyor. Bir de Allah’a inanmak ile beraber bizi Allaha yaklaştıran ortaklar edinirsek o zaman durumumuz daha zor olur.

Ticaret, eğitim, özel işlerimiz için yıllarca emek veriyoruz. Sonsuz bir hayata hazırlanmak için de gayret göstermemiz gerekmez mi? İki gözümüz varken diğerini niye kapatıyoruz? Bütün dikkatimizle imanımızı iyi öğrenmemiz, kalbi selim ile inanmamız gerekir.

“Bir Müslüman kendisi için istediğini diğer kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olmaz” buyuran Peygamberimiz (A.S.)i örnek alalım. Onun istediği gibi olalım. Yoksa şeytanın bizi aldattığı şu dünyada nefsimize ve aklımıza göre hareket edersek, Allah’ın ve Resulünün istediği gibi bir mü’min olamayız.

Rabbimiz bizi gerçek imana sahip olan ve salih amellerde bulunan mü’minlerden eylesin.

 

[email protected]