Toplumun bir kesimine laf anlatmak, inandırmak gerçekten çok zor. Ne anlatırsan anlat, ne dersen de inanmıyorlar. Kanıt ortaya koy, yaşadıklarını, gördüklerini söyle, hayır. Başbakan yalan söylesin, iftira atsın, ne derse doğru. Sanki tanrı. Zaten yaptılar da. “Siz bu milleti aptal mı sanıyorsunuz?” başlıklı yazıma internet sayfasında yorum yapılmış. Yorum şöyle, “Ezanı Türkçe okuttukları, okullarda namaz kılanları memurluktan attıkları, gizli saklı Kuran öğrendikleri, başörtüsüne karşı oldukları için mi Müslümanlar CHP’ye oy verecekler?” Bunun anlamı “Ne dersen de inanmam, anlamaya çalışmam

Bir örnek vereyim. Birisi size kin besliyor. Yalan da olsa şu kişiyi komşusunun evini röntgenlerken gördüm, diyerek sizi karalamaya çalışıyor. Ve sizi sevmeyenlere bunu inandırmaya çalışıyor. Şimdi siz de kendinizi savunacak, gerçeğin bu olmadığını iddia edeceksiniz. Onun iftirasını çürütecek kanıtlar ortaya koyacaksınız. Ancak o kişiler hala sizi karalamaya devam edecekler. Bu ahlaklı bir davranış mı? Bunun Müslümanlıkta yeri var mı? İşte sizin bu karalamalarınız buna benziyor.

Atatürk’e atılan iftiralar 2 adlı yazımda anlattım. Ama anlayan kim?  Ezan ve dualar Türkçe okunursa günah diye bir ayet veya hadis var mı? Bir Fransız duaları Arapça okursa ne anlar? Türkçe dua edersen anlamı değişir mi? Ama Arapçada bir harfi yanlış okusanız anlamı değişir. Örneğin İhlâs suresi. “Allahüssamed=Allah tektir.” Bazıları bunu “Ellahüssamed” diye okuyor. Anlamı “Allah büyük müdür?” oluyormuş. Araştırın, görün. Bu sadece bir örnek. Arapça duaları söylemekte zorlandığınız olmuyor mu? Ya bir harfi eksik-fazla okuduğunuzda anlamı kötü bir şekilde değiştiyse? Türkçesi ile ne okuduğumuzu anlamamızın neresi kötü?

Gelelim okullarda namaz kılanların memurluktan atıldıklarına. Ben 1971 yılında Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü’nde (o zamanki adı enstitü idi. Şimdi fakültesi oldu) okurken öğretmenlerimizle birlikte namazlarımızı okulun içindeki mescitte kılardık. Öğretmenlerimiz de boş saatlerinde gidip namazlarını kılarlardı. Kimse de bir şey demezdi. Şimdi bunu nerenizden uyduruyorsunuz? Eğer ders başlayalı beş dakika olmuş, dersi bırakıp namaz kılmaya gidiyorsa elbette hakkında işlem yapılmıştır, niye teneffüste kılmadın diye. Bu yanlış değil mi? Sen o ders saati karşılığı devletten haksız para almış olmaz mısın?

Daha önce de yazdım, ama bir kez daha yazmak zorundayım. Atatürk’ün yakın dostu olan rahmetli Fevzi Çakmak, yardımcısı Asım Gündüz, TBMM Başkanı olan Abdülhalik Renda beş vakit namaz kılan devlet memurları. Atatürk devrinde hem devlet memuru, hem de din görevlisi olan biri söylüyor, “Camide hutbe okuyup, kürsüde dua ederdik. Neden bize baskı yapılmadı? İşimizden atılmadık?” Bunlar neden emekliye sevk edilmedi, görevden alınmadılar acaba? Yandaş yazarların belgesiz yazıları ne derece doğru? Atatürk’ün, İnönü’nün evinde Kuran okutulduğundan neden bahsetmiyor bu yazarlar?

Kuranı kim özgürce okuyamamış? Bu hangi dönemde olmuş? Kanıtını gösterin. Bunu yapacak, yani Kuran okunmasını engelleyecek kişi, neden Kuran’ın, dinimizin daha iyi anlaşılması için tefsirini yaptırır? Neden çuvallar dolusu Kuran’ı Anadolu’ya dağıtır? Bunlar yapıldı ki gerçek Kuran okunsun, din tüccarları halkı kandırmasın. Ama görüyorum ki başarılı olunmamış. Hala aynı kafalar sürüp gitmekte.

Gelelim defalarca anlatıldığı halde hala bazılarının anlamakta zorluk çektiği başörtüsü konusuna. BİZ BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI DEĞİLİZ. Rahmetli annem de çarşıya çıktığı zaman başını eşarpla örterdi. Biz kimi başını örttüğü için rahatsız ettik. Hangi türbanlı tacize uğradı(Gezi olayları sonrası başbakanın başörtülü hamile bacımıza saldırdılar, yerlerde sürüklediler yalanlarına inanmazsanız). Lütfen kendinizi kandırmayın. Türban bir giyim tercihidir. Ancak başörtüsü ile türbanı aynı kefeye koymayın. Türban ne zaman ortaya çıktı? Önceleri var mıydı? Bir araştırın bakalım. Türban, bu iktidarın bir simgesidir. Siz hiç 7-11 yaşındaki çocuğun kendi iradesi ile türban taktığına inanıyor musunuz? Kesinlikle aile baskısı.

Türbanı, başörtüsünü isteyen takar, isteyen takmaz. Bu o kişinin tercihidir. Saygı duyarız. Ancak “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır.” diyen şerefsizlere saygı duymayız. “Dekolte giyene tecavüz ederler.” diyen terbiyesizleri kınarız. Namus başını örtmekle olmaz. Başına türban takan da, takmayan da, açık giyen de giymeyen de eğer namuslu ise aynıdır. Başını örtmüş, namus yok, dilinden Allah adını düşürmemiş, gözü komşusunun karısında olanlara mı itibar? Türban öyle bir hale getirildi ki sanki İslam’ın şartı oldu. Benim bildiğim İslam’ın beş şartı vardır. Sayın, içinde türban şart olarak yer alıyor mu?

Ülkemizde demokrasi dışı gelişmeler öyle hızlı ilerliyor ki, yetişmek mümkün değil. Hala tüm dünya hükümetimizle gurur duyuyor diyenlere soruyorum: Avrupa’dan gelen açıklamaları okuyor musunuz? İnternet yasasında yapılan değişiklik nasıl karşılandı? “Türkiye Erdoğan’ın otoriter yaklaşımıyla artık geriye doğru gidiyor.” denmeye niye başladı? Uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu neden Türkiye'nin görünümünü durağandan negatife çevirdi? Bir düşünün isterseniz. Saygılarımla hoşça kalın.