Ne güzel oynuyor kediler, bahçedeki çimenlerin üzerinde, Kendi şarkılarını söylüyor kuşlar mavi ve aydınlık sabahlarda…
Yaşama ve sevgiye dair ne varsa ellerinde bize öğretiyorlar…
Hayatımızdan şiddeti, kötülükleri ve savaşı çıkarıp “barış eğitimi” almamızın zamanı gelmedi mi? diye soruyorum sizlere.
“Barış Eğitimi” dediğimiz şey, şiddeti dışlamanın yollarını öğrenmek olsa gerek.
Önyargıların kırılması, “yabancı” ve “öteki” ni anlamaya çalışma, öfkeyi denetleyebilme,
Kendinle barışık olabilme yetileri…
Yani kısaca “Barışın insanın kendi içinde başladığını” öğrenebilme…
Barış, savaşsızlıktan öte bir kavram. Eylemsizlik değil aksine bir eylem biçimi. Bu eylem, şiddetten arınmayı içeriyor. Ve buda öğrenilebilinir kesinlikle…
Irkçılığı, yabancı düşmanlığını, kendi gibi olmayanlardan, kendi gibi düşünmeyenden,
nefret etmeyi içselleştirmiş olanlara bu söylem uzak gelebilir…
Ama yetişmekte olan çocuklarımıza, gençlerimize bu eğitimi vermemizin gerekliliği ortada.
Yoksa “göze göz, dişe” dendiğinde her birimizin körleşeceği kesin değil mi?
Savaşla yok etmektense, barışla var etmenin herkesin işine geldiği günler ne kadar uzak…
İnsan ve barış dünyada hala ne kadar değersiz…
Ben bu satırları yazarken hala insanlar ölüyor, dağlarda…
Savaşlarda…
Televizyonda, şehitlerin anısına diye not konulmuş bir oratoryo seslendiriliyor…onu dinliyorum…
Şehitler
“Kuvaiyi- Milliye şehitleri
Uyanın toprak altından
Uyanma vaktidir.
Biz toprak üstünde uyuyoruz
Gelin uyandırın bizi
Vatan satıldı
Gelin uyandırın bizi…”
Sözlere görüntüler de ekleniyor gencecik evlatlarımızın yüzleri, ağlayan, çırpınan analar, babalar, eşler
Babam, kardeşim, abim, canım sesleri….
Uyan halkım
Uyan artık
Derin uykudan uyan!...
Yurdumuza tehdit, iç destekle birlikte devam ediyor. Doğudaki halkımız bir birlerine düşman edilerek ayrıştırılıyor. Türkiye bölünme aşamasına getiriliyor. Savaş çıktı çıkacak…
Yurdumuzu hedef alan çok ciddi bir durumla karşı karşıyayız.…
….
Uyan halkım…
Politikasızlık ve ilkesizlik artık devlet politikası haline geldi yurdumda.
Bunlardan sorumlu kimdir?
Uyanma vakti gelmiştir artık!...
Amerika gibi küresel bir gücün, bizim gibi bölgesel bir güçle işbirliği yapmasını bekliyorsa “büyüklerimiz”. Bu gün bizle işbirliği yapanın yarın sırtını dönüp diğer tarafla işbirliği yapacağını görmüyorlarsa…
Uyanma vakti gelmiştir artık!…
Sömürgeciliğin, emperyalizmin kuralları budur. Amerika’nın terörü yaratan güç olduğu ortada dururken,
Türkiye ise mücadelesini kendi ortaya koyacak güce, yüreğe sahipken,
Güney Doğu’da ki halkımız dahi terörü lanetlerken,
Bu bölge halkının refah seviyesini projelendirerek, eğitim düzeyini yükselterek, ekip dikeceği tarımla uğraşacakları araziler vererek bu bölgeyi terör ve ayrımcılık illetinden kurtaracak iktidarları bulmak zorundayız…
Uyan yudumun güzel insanları uyan…
İlkeli bir dış politikayla, bu saldırıların önünü kesecek, Doğu Anadolu halkının düzeylerini arttırıp insan gibi yaşamalarını sağlayacak iktidarların zamanıdır artık…
İnsan ölümünün siyaseti, politikası olmaz. Terörün haklı nedeni olamayacağı gibi…
Evet oyların kömürle, makarnayla satıldığı bu ülkede uyanma, silkinme vakti gelmiştir dostlar…
Bir başka dünya mümkünken,
Vakit henüz varken, ama çok da azalmışken
UYAN ARTIK!...
Sonuç ışıklarla bezenmiş gözyaşları…
Bilmem duyuyor musunuz gri sabahlardaki gökyüzünün gözyaşlarını, tabiatın çığlıklarını…
Sırılsıklam ıslak bir zaman… Bir düş… Bir korku…
Göçmen şarkılar, hüzün bulutları kuşatıyor göğü.
Yaşama, umuda dair yazılan şiirler
Barış için yanan yürekler
Ölümün o kuşku verici ayininde… boz bulanık akan ırmaklar…
Bir umursamazlık, bir boş vermişlik.
Ciddiyetten fena halde sıkılmışlık… gerilim, polemik, kalem kavgası, söz dalaşı, kan görme isteği…
Yavaş ve derinden ıslahat değil, devirip döken bir ıslahat istemi…
Ne emeği değerlendirecek, ne de emek verecek bir beyin…
 Evet, bağırmayan kelimelerle ilişki kurmak içimizden gelmiyor…
Okumak değil bakmak istiyoruz… Anlamak değil hep anlatmak istiyoruz
Yüreğimize dokunan yazılar değil, vurdumu ses getiren bildiriler istiyoruz
Neden bu sevgisizlik neden…
 Belki de Tadeusz Rozewicz’in dizeleridir bu sorulara yanıt Hikmet Çetinkaya’nın dediği gibi
 “Birbirine işkence ediyorlar sakatlıyorlar
Sessizlikle sözcüklerle
Sanki yaşayacakları başka hayatları
Varmış gibi
Gövdelerinin
Ölmeye yatkın olduğunu
Ve insanların içlerinin
Kolayca kırılabileceğini
Unutmuşçasına
Yapıyorlar bunu”