Hint filozofu Beydeba'nın Kelile ve Dimme adlı kitabında, yer alan ve ibret almamız gereken bir kıssa ile yazıma başlamak istiyorum.
 
“Bir Balıkçıl kuşu. göl kenarında, her gün tutabildiği birkaç balıkla geçinip gidiyormuş. Gitgide ihtiyarlamış, artık balık tutamaz olmuş. Bu gidişle artık açlıktan öleceği muhakkakmış. Nihayet gıdasını temin edebilmek için, kurnazca bir çareye başvurmuş. Göldeki bir yengece giderek demiş ki:
 
“Geçen gün buraya avcılar geldi. Göle ağ atacaklarını ve ne kadar balık varsa, hepsini tutacaklarını söylediler. Zavallı balıklara yüreğim acıdı. Gölde nesilleri kuruyup gidecek.” Yengeç balıklarla beraber kendisinin de avlanacağını sezerek pür telaş balıkları tehlikeden haberdar edince, cümlesinin aklı başlarından gitmiş. Kendilerini kurtarmak için bir çare aramışlarsa da bulamamışlar. Düşmanlarından fikir almak gibi, aşağılık bir düşünceyle, kuşun yanına gelmişler. Kendilerini, bu akıbetten kurtarabilmek için neler düşündüğünü sormuşlar. Balıkçıl kuşunun “Şurada bir nehir var. Oraya taşınırsanız kurtulursunuz.” demesi üzerine, geniş nehirde avcıların ağlarından kurtulabileceklerine balıkların aklı yatmış. Lakin oraya nasıl gidebileceklerdir? Bu meselede de bir yol göstermesini düşmanları olan kuştan rica etmişler.
 
Balıkçıl kuşu: “Ah, keşke genç olsaydım. Sizi oraya pek kolay taşırdım. Şimdi ihtiyarladım. Ne kadar gayret etsem, bir gün de ancak birkaçınızı taşıyabilirim” demiş. Balıklar, bu yardımı kendilerinden esirgememesini kendisinden tekrar, tekrar rica etmişler. İşi bu raddeye getiren Balıkçıl, her gün birkaç balığı alıyor, nehire diye ormana götürüp afiyetle yiyormuş.
 
Göldeki balıklar ise giden arkadaşlarının o büyük nehirde rahat bir şekilde yaşadıklarına dair balıkçılın verdiği haberi alıyorlar ve çok seviniyorlarmış!.”
 
Bu kıssayı gülümseyerek okuyan ancak kıssadaki balıklardan farkı olmayan birçok insan olabilecektir. Bu nedenle durumumuzu tahlil etmemiz ve kıssadan ibret almamız gerekir. Çünkü yaşanılan toplumlarda Balıkçıl zihniyetli olan birçok lider, başkan veya yönetici bulunmaktadır.
Sömürdükleri insanlara ekonomik, siyasi, iktisadi birçok değişik tehlikeler gösteren bu insancıklar, söz konusu tehlikelere karşı yegane kurtarıcı olarak kendilerini göstermektedirler. Nitekim böylesi propagandalar ile aldatılmış toplumlar, bu gibi tehlikelere karşı onları kurtarıcı olarak kabul etmekte ve liderlerin ilahi vahye zıt olan şeytani görüşlerini benimseyerek, onlara kulluk yapmaktadırlar.
 
Oysa asıl tehlike, gösterdikleri siyasi, ekonomik, iktisadi meseleler değil, bizzat kendileridir. Asıl büyük tehlike, savundukları ve basın yayın organlarıyla halka empoze ettikleri şeytani görüşlerdir. Gündeme getirdikleri siyasi, ekonomik, iktisadi tehlikeler, tehlikenin ta kendisi olan bu namussuzların icraatından kaynaklanan tehlikelerdir.
 
Bunların tanınması ve tanıtılması gereklidir. Bunlara akıl danışılmaması, bunlardan yardım beklenilmemesi, savundukları şeytani görüşlerin karşısına Rabbani hükümlerle çıkılması ve aldatılan zavallıların kurtuluşa, gerçek kurtuluşa davet edilmesi gereklidir.
 
Gerçek kurtuluş ise, Allah'a kul olmayı, Allah'ın hükmü ile çatışan şeytani hükümleri reddetmeyi ve Allah'ın hükmüne teslim olmayı gerekli kılmaktadır.
 
Rabbimiz bizleri sadece kendisine kulluk yapan ve kullara kulluktan kaçınan mü’min ve Müslümanlardan eylesin.