İhsan; genel olarak iyilik ve lütufta bulunmak, bir işi en güzel şekilde yapmak, Allah'a ihlâsla kulluk etmek anlamlarında kullanılan bir terimdir. "başkasına iyilik etmek" ve "yaptığı işi güzel yapmak" şeklinde kısmen farklı iki anlamda kullanılmaktadır. İhsanda bulunan kişiye muhsin denir. Bir insanın gerçekleştirdiği işin ihsan seviyesine ulaşabilmesi için hem neyi nasıl yapması icap ettiğini iyi bilmesi, hem de bu bilgisini en güzel biçimde eyleme dönüştürmesi gerekir. Hz. Ali (r.a.), “İnsanlar işlerini ihsanla yapmalarına göre değer kazanır” derken bunu kastetmiştir. Allah'ın her şeyi ihsanla yarattığını bildiren ayette de ihsan kavramı bu anlamdadır.
Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de; “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı (iyilik yapmayı), yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” buyurarak kullarına ihsanı emretmiştir. Yine Allahu Teâlâ, “… Şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez…” buyurarak ihsanda bulunanların mutlaka bunun karşılığını göreceğini; başka bir ayet de ise, ihsan da bulunmanın Allah’ın sevgisine vesile olacağını haber vermiştir: “İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.”
İnsanlar açısından ihsan, üç kısımda zikredilebilir: 1) Allah'a karşı ihsan. Bu, şartlarına uygun iman etmek, emir ve yasaklara uymaktır. 2) İnsanlara karşı ihsan. Bu, insanın ana-babasına, eş ve çocuklarına, komşu ve akrabalarına, insanlara iyilik yapmak, iyi davranmak, haklarına riayet etmek ve kusurlarını bağışlamaktır. 3) Kişinin kendisine karşı ihsanı. Bu, iman edip salih ameller işleyerek Allah'ın rızasını, rahmet, mağfiret, nimet ve cennetini kazanmasıdır.
              İhsanın en üst mertebesi, kişinin Allah’ın kendisini gördüğünün, her düşünce ve davranışının O’nun tarafından bilindiğinin şuuruna varmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) meşhur Cibril hadisinde ihsanı Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmek olarak ifade buyurmuşlardır. Allah Rasûlü’ne gelen Cebrail (a.s.), ilk önce imanı, ardından İslam’ı sormuş, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bunlara verdiği cevapları tasdikten sonra da, “İhsan nedir?” diyerek ihsanı sormuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de O’na şu cevabı vermiştir: “İhsan, senin Allah’ı görüyor gibi O’na kulluk yapmandır. Her ne kadar sen O’nu görmesen de, O seni görmektedir.”
Allah Resûlü’nün sahabelerinden Muaz bin Cebel (r.a.), Hz. Ömer (r.a.) devrinde zekât memurluğu yapıyor, halktan zekât topluyordu. Muaz bin Cebel (r.a.), fakir bir insandı. Fakirlikten bunalan hanımı bir günşöyle dedi: “Günlerdir çöllerde dolaşıp duruyor, zenginlerinzekâtlarını topluyorsun. Bunlardan biraz da eve getirsen olmaz mı? Kim bilecek, kim duyacak?” Muaz (r.a.), hanımına şu karşılığı verdi: “Bunu nasıl yaparın hanım? Peşimde her an gözcü var. Biri beni gözetliyor.” Bu cevap karşısında hanımı, Hz. Ömer (r.a.)’in Muaz(r.a.)’a güvenmediğini düşünerek hiddetle huzuruna çıkarak kocasının peşine niçin gözcü koyduğunu sordu.Fakat halifeden, kesinlikle böyle bir durumun olmadığını öğrenince, mahcup olarak geri döndü. Bu sefer de kocasına çıkıştı: “Neden yalan söyledin, halife peşine gözcü koymamış.” Muaz bin Cebel (r.a.), hanımına şu anlamlı cevabı verdi: “Hayır, hanım, yalan söylemiyorum. Ben, peşimde gözcü var, biri beni gözetliyor, dedim. Fakat o gözcüyü halife peşime taktı demedim. Peşimdeki gözcü, halifenin değil, Allah'ın gözcüsü idi. Allah'ın Kirâmen Kâtibin melekleri, iyi kötü her şeyi yazıp kaydetmiyorlar mı? Allah her yaptığımız işten haberdar değil mi? O'nun ilminden kaçmak, bilgisinden uzak kalmak mümkün mü? Zerre kadar hayrın da, zerre kadar şerrin de yarın ahirette hesabı sorulmayacak mı?”İhsan, “yaptığını en güzel şekilde yapmak” olarak da ifade edilmiştir. Nitekim sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allahu Teâlâ, bir iş yaptığınız zaman onu sağlam ve güzel yapmanızı sever.”
Yüce Rabbimiz, biz kullarını en güzel şekilde yaratmış, sayısız nimetlerle donattığı kâinatı hizmetimize sunmuş ve en önemlisi de merhametle muamele ederek bizlere ihsanda bulunmuştur. Öyleyse, bizler de öncelikle Allah’a olan kulluk vazifelerimizi O’nu görüyormuşçasına ihlâsla yapmalı; Kur’an-ı Kerim’de, “…Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap…” buyrulduğu gibi ana-babamız başta olmak üzere aile fertlerimize, akrabalarımıza ve bütün insanlara iyilikte bulunmalı; her ne iş yapıyorsak, o işi en güzel ve en doğru şekilde ihsan derecesinde yapmalıyız.