ADNAN MENDERES’İ EN İYİ, MİLLET ve HİZMET İNSANI İFADESİ ANLATIR.
 
Geçtiğimiz hafta, üzerinden 51 yıl geçen ve müsebbiplerinin özür dileme zamanının geldiği hatta geçtiği 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi değişik etkinliklerle gelecek kuşaklara anlatılmaya çalışıldı. Tabii ki; o günleri yaşayan bizler için dinmeyen acımızın, nefretimizin yeniden uyanmasına sebep oldu. Bu yılki anmalar geçmiş yıllara nazaran hayli yoğundu. Özellikle TRT 27 Mayıs 2011’de, gün boyu ve gecesi “Yaslı Ada”dan naklen yayınlarla o acı günleri yaşayanları ekrana getirdi. Türkiye’nin bir diğer yüz akı sivil toplum örgütlerinin en ses getiren ve aktif kuruluşu “Genç Siviller” de her haklı konuda olduğu gibi yine gündem oluşturdular.
Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen bu süreçte ne yazık ki, Adnan Menderes genç kuşaklara yeterince anlatılamamıştır. Konu ile ilgili neşredilen yüzlerce kitap olmasına rağmen, kitap okuyan insanımız okuduğu kitaplar sorulduğunda, Orhan Pamuk, Paolo Coelho vb.isimleri sayar ama yakın tarihin bu en büyük dramını es geçer, ne yazık ki. Kendini aydın diye tanımlar bir de…
Menderes’in yaşadığı dram, atılan iftiralar, 50 yıl önce, O’na yapılanlar, bizlere yani onu seçenlere yapılmıştı. Milletin sevgi ve saygısını kazanan Başbakan Menderes’in izlerini silmek isteyen darbeciler, idamın üzerinden bir yıl gibi bir süre geçtiği halde, Menderes dönemini övmeyi kanunen suç ilan ederek, milletin sevgisini önleyeceklerini sanmışlardı. Bu gün bir SİVİL ANAYASA’nın ne kadar önem arz ettiğini, neden gerekli olduğunu anlamak için o günleri iyi analiz etmek gerekir.
Menderes dönemine kadar, Anadolu’nun açlık ve sefalet içinde olduğunu, 100 kişiden sadece bir kişinin liseyi bitirebildiği, 1950 öncesinde sadece bir tek baraj (Çubuk), İstanbul ve Ankara’da birer üniversite var iken, 1950-1960 arası Baraj sayısı 21 oluyor, başta Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) (1956), Ege Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi vb.ülkemizde yeni üniversiteler açıldı.
Anadolu’nun en ücra köşesine hizmet götüren Menderes iktidarı bir silkiniş dönemidir. Menderes dönemiyle birlikte 1932’de konulan, Arapça ezan yasağı kaldırılmıştır. Komünizm suçundan cezaevinde yatan Nazım Hikmet 16 yıl sonra serbest bırakılmıştır. Çok enteresan bir bilgiyi de siz saygıdeğer okurlarımla paylaşmak isterim:
1923-1950 yılları arasındaki Doğu’daki ve Güneydoğu’daki Kürt İsyanlarının sayısı 22 iken, Demokrat Parti’nin ve Menderes hükümetlerinin tesis ettiği 10 yıllık huzur döneminde hiç Kürt İsyanı olmamıştır. Biz insan olduğumuzu 1950 sonrası bildik millet olarak. O dönemin ekonomi ve dış politika alanlarındaki başarılı hizmetleri ben sekiz yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve onun Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başarılı yönetimine benzetiyorum, her zaman her ortamda söylemekten çekinmediğim bir hususu burada da ifade etmek isterim ki, bugünkü AK Parti Adnan Menderes Demokrat Parti’sinin ta kendisidir. AK Parti’nin 2007 seçimlerinde aldığı % 47’lik oy biz demokratların verdiği oylardır. İnşallah yurdum insanı da, 12 Haziran 2011 Pazar günü BÜTÜN BU SAYDIKLARIMIN İDRAKİNDE OLARAK OYUNU KULLANACAKTIR.
__ 27 MAYIS 1960’a NASIL GELİNDİ_

Yazımın bu bölümünde sizlere, darbeye gelinceye dek farklı ve pek bilinmeyen olayları, neden-niçin ilişkilerini anlatmaya çalışacağım.
Darbe ile aslında yapılmak istenen ve başarılı olan YENİ BİR CUMHURİYET kurulmak istenmesidir. Salt demokrat parti düşmanlığı değildir. Bu konuyu ileride bir başka yazımda işleyeceğim. Bir de bu günlerdeki aktivitelerdeki olayı “Anma Törenleri” olarak değil, bir musibetin lânetlenmesi olayı olarak düşünmek iktiza eder.
27 Mayıs’a milletin neden tepki göstermediği sorgulanıyor, art niyetli bazı aydın çevrelerde.
Darbenin, CHP + ORDU sonucu olduğu ve CHP 1950 öncesi iktidarlarının, jandarma dipçikli, yasaklı, baskılı rejimini henüz unutamayan halk sindirilmişti. İlçelerde bile önder olacak kişilikli Demokrat Partililer cezaevine konulmuştu. Sorgusuz, sualsiz. Adalet ne kelime? Hukuk her darbe sonrası olduğu gibi halkın yanında olması gerekirken, darbecilerin yanında idi. Demokrat Parti ileri gelenlerine DÜŞÜK deniyor ve o mübarek insanlara inanmış milyonlarca insanımıza yani bizlere de halkçılar, KUYRUK diyorlardı. İsmet İnönü’ye gazetecilerin 27 Mayıs’ın neresindesiniz sorusuna, koskoca İsmet Paşa, hem içindeyiz hem dışındayız diyebiliyordu. Darbenin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, o günlere ait bir anısını gazetecilere paylaşırken, İsmet İnönü’yü bir damat’ a benzeterek; “düğüne koşan, geline kavuşmak isteyen bir damat gibiydi” diyor.
Anlı şanlı zamanın en popüler, Anayasa Hukuku Profesörleri Sıdık Sami Onar ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, darbenin kudretli albayı Alpaslan Türkeş’i şu sözlerle tahrik ediyorlardı: “Bunların masum oldukları anlaşılırsa, olabilecekleri bir düşünsenize.” Devrim Şehidi diye kahramanlaştırılan zavallı üniversite öğrencisi Turan Emeksiz isimli genç, bir tanka tırmanmak isterken hayatını kaybediyordu. 28 Nisan 1960 talebe olaylarında sadece bu genç hayatını kaybetmişti. Üniversite olaylarında, öğrenciler, atlı polisleri atlarından düşürmek için atların karnına bıçak saplıyor, düşen polisi öldüresiye dövüyorlardı. Demokrat Parti’ye ve rahmetli Adnan Menderes başta olmak üzere DP Hükümetlerine yapılan suçlamaların çoğunluğu muğlak, hukuki dayanaktan yoksun, mesnetsiz ve dedikodudan başka bir şey değildi. Dönemin medyası ise cuntacı yönetim ve Yassıada cinayet şebekesine devamlı gaz veriyorlardı. İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in sahibi olduğu AKİS Dergisi, Menderes’in resmini kapağına koyup üzerine (X) işareti atmıştı.
HÜRRİYET Gazetesi manşetten, daha Yassıada Mahkemeleri sonuçlanmadan, “CEZASI İDAM” diye yazmaktan sıkılmamıştı.
Gazetemizdeki, bundan önceki Demokrat Parti’yi savunduğum bir yazıma YEREL GÜÇ internet sayfamızda yorum yapan bir internet okuyucusu benim için; “adam 90 yaşına gelmiş (71 yaşındayım) hala CHP düşmanlığı yapıyor” diyor.
Ya ne yapacaktım? Zalimlere, yaşadığımız zulümlere isyan etmeyecek miyim, ömrüm oldukça bu konudaki isyanımı sürdüreceğim. Taa ki; CHP’den, Anayasa Mahkemesi’nden, ordudan, yargının her kademesinden, darbe borazancısı medyadan, darbenin sebebi veya yandaşı bu ülkede hangi kurum varsa; bu milletten özür dileyinceye kadar infialimi sürdüreceğim. Allah’tan başka kimseden korkum yok.
Saygılarımla.