GÜNDEM

Melih Madan yazdı.. SANATTA FIRSAT EŞİTLİĞİ

Bir doktor tıp fakültesinden mezun olur doktorluk yapar, bir avukat hukuk fakültesinden mezun olur avukatlık yapar, bir oyuncu güzel sanatlar fakültesinden mezun olur oyunculuk yapar…

Nah yapar! Mal mal bekler “ne yapacağım lan ben şimdi” diye. Beklerken de anasının, babasının “oğlum sakın oyunculuk okuma aç kalırsın” sözleri kulaklarında çınlar. Tabi kimseye mal mal beklediğini çaktırmaz oyuncu. Soranlara “varoluşsal sancılar çekiyorum” der. İşte ben de yeni mezun olmuş varoluşsal sancılar çekerken, bir başka mal mal bekleyen arkadaşımla, Orman Genel Müdürlüğü’nün yangından etkilenen köylere tiyatro götürdüğü projede kendimize iş bulduk. Okulda öğrendiğimiz Stanislavski’ler, Brecht’ler, epik diyalektik yaklaşımlar falan hak getire, ben KPSS ile atanmış Orman Mühendisi Adil’i canlandırıyorum, arkadaşım ise Sincap karakterine hayat veriyor. Görev yerimiz Muğla. Yıldızlı otellerde kalıyoruz, bizi sahnelere götürüp getiren bir şoförümüz var. Şoförümüz 60’larında beyaz saçlı, beyaz bıyıklı ton ton bir amca. Arabasında katiyen sigara içirtmez. Bir de tüm Muğla yöresinin türkülerine hakim olduğundan hangi ilçeye gidiyorsak oranın türküsünü mırıldanırdı yolda. Mesela Köyceğiz’e turneye gittik “Galdır Ayşem Golları, İndir Ayşem Golları” diye diye. Velhasıl Bodrum, Dalyan, Göcek akıyoruz sevgili okur. Oyunda iyi gidiyor, zaten mühendis dediğin dümdüz adam malum... Rolümü olabildiğine gerçekçi oynuyorum. Sincap karakteri ise çok tutuluyor. Halkımız sincabı seviyor. Oysa evinize, bodrumunuza girse kürekle öldürürsünüz, biliyorum. Ama show dünyası, sahnede görünce çocuklar başlıyor “sincap amca” demeye. Oynadıkça kuruluyorum bu sincabın önlenebilir yükselişine. Mühendis olarak kıskanıyorum, bazen de kötü davranıyorum sincaba. Hayvan severler falan izlese oyunu, videoya çeker instagram sayfasında paylaşır. Muğla valiliğini etiketler, işler karışır. Okuldayken bize natüralizm akımından bahsetmişlerdi. Emile Zola öncüsü. İsminden mütevellit kendisini kadın sanıyordum erkekmiş. Eminim aranızda kadın sananlar olacaktır diye bu dip notu düşmek istedim, rezil olmayın sağda solda. İşte bu Emile abi diyor ki “insan çevresine yazgılıdır”. Yani insan kalıtım ve çevre faktörlerinin etkisi altında hareket eden bir varlıktır. Kısaca 19. yüzyılı sallayan bir akım icat ediyor. Artık tiyatro sahneleri bir deney alanına dönüyor sayesinde. Karakterlerin ahlaki ve psikolojik durumları, doğrudan sosyal çevreleri (sefalet, alkolizm, açlık) ve biyolojik mirasları ile açıklanıyor. Bunları “Biz de bir şeyler biliyoruz bakma, normalde buraların adamı değilim de neyse” demek için yazmadım sevgili okur birazdan buraya döneceğim. Nerede kalmıştık?… Ha evet, sincap. Turnenin bilmem kaçıncı gününde bir sabah, şoförümüz gelip “bugün Otmanlar köyüne gideceğiz” dedi. Muğla sadece Fethiye, Milas, Datça değilmiş o gün öğrendim. Şoför bile yola kenetlenmiş türkü falan mırıldanmıyor. Otmanların türküsü de olmayabilir bilmiyorum. Başladık yamaç yukarı tırmanmaya arabayla. Rakım 1050, navigasyon “bulutları geçince solda” diye tarif veriyor. Şoför yolu 4 kez karıştırdı. Tam pes etmek üzereydim ki sabahın kör bir saati nihayet ulaştık Otmanlar’a; saat 10:00 falan aşağılarda hava aydınlık ama vardığımız yer puslu, sisli. Jet lag olduk hepimiz. Sağ olsun okul müdürü bizi bekliyormuş. Sabah sabah sigara içen bir sincap görmeyi oda beklemediğinden olsa gerek apar topar sahneye sürükledi ikimizi. Sahne dediğime bakmayın, derme çatma bir yükselti. Seyirciler çoktan dizilmiş bizi bekliyor. Reji gereği önce ben çıkıp; çocuklara ormanda birini gördüğümü, benden kaçtığını, onu kovalarken yolumun buraya düştüğünü, kaçan bir şey görüp görmediklerini soruyorum. Bu esnada sincap aniden sahneye fırlıyor. Çocuklar da başlıyor “sincap amcaaaa” haykırışlarına. Sonra da oyunu oynuyoruz. Yine her zamanki gibi atladım sahneye, sıraladım replikleri, ama bu sefer kimseden çıt yok. Dedim herhalde Sincap antre kaçırdı, kafamı çevirdim, yoo gayet orada geçmiş arkama dikiliyor. 100 çocuk nefeslerini tutmuş bize bakıyor. İğne düşse sesini duyarsın. Beklemediğimiz bu tepki karşısında haliyle trak geldi bize de. Derken, sessizliği kel kafalı küçük kara bir çocuğun “ANAA! SIÇAN!” sözleri bozdu. Bıraksam sincabın kafasını daşla ezecekler. Neyse ki korkulan olmadı. Sağ selamet bitti oyun çok şükür, vedalaştık çocuklarla, ne kadar anlamlı bir şey yaptığımızdan tutun da o köye ilk kez tiyatronun geldiğine kadar bir sürü güzel laf işittik idarecilerden. Otele dönerken de işte bu az önce bahsettiğim Emile abiyi yâd ettik. İnsan, çevresine yazgılı insan! Şoför abi de dinliyor tabi. Büyük bir coşkuyla katıldı sohbetimize “Gördün mü ulan sincap, Sen birkaç rakım aşağılarda yaşayan çocuklar için sincapsın, buralarda sıçansın. Ulan dünya senin ben adaletini…” diye devam etti. Bu yersiz çıkışa bozulan sincap yüzünü düşürdü hemen. Uzunca bir sessizliğin akabinde tekrar söze girdi şoför. “Evli mi bu Emile?” yok abi diyebildim. “Akıllı kadınmış akıllı kadınları severim” dedi. Otele dönene kadar da oy oy Emile nedir bu güzellikler türküsünü mırıldandı. Sonra da hep böyle köy okullarıyla devam etti turne.

{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }