Malûmunuzdur, Amerika Birleşik Devletleri kendi içinde özerk 52 eyaletten oluşan devasa bir ülkedir. Her eyaletin valisini, belediye başkanını, hukuk sistemini işleten hakimleri ve başsavcıyı halk oylarıyla seçer. Çoğunun 5 milyon üzerinde nüfusu vardır. Her eyaletin hukuk sistemi farklı olup, pek çoğunda “idam” cezası mahkemelerce verilmekte ve bu kararlar uygulanmaktadır.
Geçtiğimiz hafta içinde ABD’nin ciddi yayın organı olan New York Times gazetesinin 2 Ekim 2011 tarihli pazar sayısında Sunday Dialogue (Pazar Dialoğu) köşesinde “idam” cezası tartışması yer alıyordu. Bazı okur mektuplarının ortak noktası “korkunç” suçlar için, idam cezasının yeniden gelmesi gerektiği izah ediliyordu. Bizdeki hassasiyet, sade vatandaşımızın büyük kesimince dile getirilen bu konu işleniyordu söz konusu yazıda. Demek ki, ülkemizde de bu konuyu tartışmanın tam da zamanı.
PKK’nın insan havsalasının (zihin kabiliyeti) almayacağı menfur (nefret edilen, iğrenç) seri cinayetleri akıl almaz boyutlara ulaştı. Katliamlar sonrası sureta (göstermelik) özür dileyişlerinde bile kibir dolu bir meydan okuma havası hissediliyor. Allah korusun son günlere kadar sakin olan halkın öfkesi de vatandaşlar arasında sosyal bir çatışmaya her an dönüşebilecek raddeye geldi.
TBMM’de yeni anayasa ile ilgili müzakereler başladığında göreceksiniz; pek çok yazımda dile getirdiğim, gazetelerin ve televizyonların köşelerini tutan marksist-stalinist solcu alçaklar; “hümanizm, yaşama hakkı, hangi devirdeyiz, idam vahşettir” gibi safsatalarla insanların kafalarını karıştırmaya çalışacaklardır göreceksiniz.
Biliyorsunuz; bugünlerde vahşetin biri bitmeden diğeri başlıyor. Siirt’te 6 genç kıza 200 mermi sıktılar ve o masum insanları hunharca öldürdüler. Yanlışlıkla oldu diyerek Türk halkıyla alay edercesine asıl hedeflerinin polisler olduğunu söylediler. Hayatını kaybedenler “polisler” olsaydı, katliamları meşru mu olacaktı? Yukarıda bahsettiğim medyadaki gerillacılık hevesleri yarım kalmış bazı “radikal” “solcu” yazarlar da geçen haftaki köşelerinde ne yazık ki, örgüt mensubu gibi zehirlerini kusuyorlar. Bunlar, sanki polisi öldürmek meşruymuş da yanlışlıkla sivil öldürülmüş gibi alçakça bir algıyı diri tutma çabasındalar. Bu kanı bozuk Türk düşmanları açıkça bunları yazabiliyorlar. Öğretmenlik gibi kutsal bir görevle Kürt çocuklarını eğitmek için Hakkâri’de görev yapan hanım kızımızın eşi ziyarete gittiğinde gencecik bu mühendisi alçaklar sokak ortasında infaz ediyorlar. Neymiş; polise benzetmişler. Yazıklar olsun. İnsan hayatı ancak bu kadar hafife alınır. Yaşama hakkından daha büyük hak mı olur?
Batman’da yaşanana faciaya ne demeli? Üç PKK’lı beş kişilik Doru ailesinin üzerine kurşun yağdırdı. Uzun namlulu silahlarla, el bombalarıyla saldırdılar. Sekiz aylık hamile Kürt kadını, karnından sezeryanla alınan bebek, 6 yaşında bir diğer kızları oracıkta can verdi. Bu nasıl bir “özgürlük talebi” dir ki; kadın erkek demeden, genç yaşlı demeden, asker polis demeden insanları bu kadar soğukkanlılıkla öldürebiliyor.
Malum örgütün “Kürt halkını” falan düşündüğü yok. Öğretmenlik yapmak, Kürt halkını aydınlatmak için bölgeye gelen 12 öğretmenimizi kaçırdılar. Bölge halkına bunun faydası ne? Sade vatandaşı öldürmenin, sindirmenin hangi makul gerekçesi olabilir. Üstelik bütün bu katliamlar, “Kürt sorunu” konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük adımlar atmışken yapılıyor. Bunların hain lideri Kürt çocukları için “hain olacaklarına, cahil kalsınlar” diye konuşuyor, öğretmenlerimize karşı olan alçakça davranışları karşısında.
Türk insanının, yaşama hakkını bu mel’un örgüt; benim askerime, polisime, öğretmenime, masum insanımıza tanımıyorsa; biz hukuk devletine saygılı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin himayesinden başka hiçbir güvencesi olmayan halkımızın, bu örgütün reva gördüğü öldürmek fiiline karşı çok söyleyeceklerimiz olacaktır. Evet “İdam Cezası” yeni anayasa ile geri getirilmelidir. Hatta anayasanın halkoyuna sunulmasının bir hafta önce veya sonrası “TEK BİR MADDE HALİNDE” idam konusu ayrı oylanmalıdır. Mesela PKK, batı ülkelerinin birinde diyelim ki ABD’de eylem yapan bir örgüt, karşısında ne bulurdu acaba? Yine mesela “Yeter ki polis ölsün; 50 sivilin önemi yok” dediği tespit edilen bir örgüt şefi için ne yapılırdı? Onca insanın katledilmesinin ardından bu kişi için idam kararı çıkmaz mıydı? Ya da başına bilmem kaç milyon dolar ödül konularak ölü ya da diri ele geçirilmesi için dünya ayağa kaldırılmaz mıydı? Bu eli kanlı terör lideri için savcılarımız acaba herhangi bir girişimde bulunup dava açtılar mı? Benim gözümden kaçmış olabilir. Bizdeki bu tutukluk nedir Allah’ım? Biz bu bela ile yaşamak istemiyoruz artık. Ey millet sesini çıkart, Ankara’ya gönderdiklerine mektup, telefon bombardımanına tut. Onlar da bu devletin büyüklüğünün bilincinde olarak hareket etsinler. Millet pasif, vurdumduymaz vekil istemiyor. Ey siyasiler size sesleniyorum, üzerinizdeki ölü toprağını atın artık! Tekrar ediyorum. “İdam cezası” yeniden getirilmeli ve halkoyuna tek madde halinde sunulmalıdır. Bu suretle içimizdeki hainler ortaya çıksın. Ve nankörler Irak Kürdistan’ına defolup gitsinler. Bu defa bu belanın üstesinden benim devletim gelecektir. Hiç kimse karamsarlığa düşmesin! Bin yıllık bir Türk devletiyiz biz. Sivrisinekler ve bataklıkları kurutulacaktır.
Saygılarımla.