İnsanoğlu, dünya üzerinde var olduğu süre içinde bedensel sağlığını korumak için olağanüstü çaba sarf etmiş ve bu uğurda ciddi bedel ödese de önemli mesafeler almıştır. Çağlar boyunca ortaya çıkan çeşitli hastalıklar zaman zaman salgın boyutunda yaşanmış ancak insanoğlunu yolundan alıkoyamamıştır. Birçok ileri uygarlıklar hiç beklemedikleri anda karşı karşıya salgınlara yenik düşse de insanlık ilaç ve tedavi geliştirme çabasından asla vazgeçmemiştir.

COVİD-19 SAHNEDEN İNECEK

Örneğin, yaklaşık 2 buçuk yıl önce tanıştığımız COVİD-19 salgınının başındaki bilgi dağarcığımız ile şimdi ki sizce aynı mı? Kısa süre de aşı ve ilaçlarlar geliştirilmedi mi? Büyük bir sürpriz yaşanmadığı takdirde COVİD-19 kısa sürede canımızı yakan ve bizleri sevdiklerimizden ayıran bir hastalık olmaktan çıkacak. Geliştirilen onlarca aşı ile hastalığı önleme boyutunda mücadelemiz sürüyor. Amerika başta olmak üzere bazı gelişmiş ülkelerde virüsün hücreye yerleştikten sonra çoğalmasını engelleyen ilaçlar ise çoktan geliştirildi bile. Çok yakında bu ilaçları eczanelerden temin eder hale geleceğiz.

MÜCADELE ÇAĞLAR BOYU SÜRDÜ

Dönelim insanoğlunun şifa mücadelesine… Her çağ kendi döngüsünü yaşar. Her zaman diliminin farklı özellikleri vardır. Şimdi sizlere antik çağlardan günümüze uzanan soruyu soralım… Halk arasında genel anlamıyla ‘koca karı ilacı’ diye bildiğimiz tıbbi tariflerin genel adı acaba ‘Koca Karya ilacı’ olabilir mi? Araştırmacılar, dilimize pelensk olan ‘Koca Karı ilacı’ deyiminin M.Ö 2 binli yıllarda Muğla yöresinde hüküm sürmüş Karyalı’lardan geldiğini savunuyor. Hastalıklar ve yaralanmaların antik çağlarda bugünden daha fazla can aldığı yadsınamaz bir gerçek.

ŞİFANIN UZMANI KARYALILAR

Şimdi sizleri ‘Karyalılarla’ tanıştırmanın tam zamanı… Karyalılar, M.Ö iki bin yılının sonlarından itibaren güneybatı Anadolu'da varlıkları bilinen uygar bir kavim. Başkentleri başlangıçta Mylasa'da (Milas) iken, MÖ 4. yüzyılda Mausolus tarafından Halikarnas'a taşınmış, ancak Mylasa önemini korumuştur. Yaklaşık olarak Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasındaki bölgeye denk gelen yayılma alanlarında yaşamışlardır. Bu uygarlığın izlerini bugün bile Anadolu insanında görmek mümkündür.

‘KOCA KARI’ DEĞİL ‘KOCA KARYA’ İLACI

Belki de, Karya uygarlığının günümüzdeki şifacıları hastalanıp yatağa düştüğümüzde veya bedensel yaralanmalarımızda bize kendi elleriyle hazırladıkları karışımlarla tedavi uygulayan bilge yaşlılarımız olabilir mi? ‘Koca karı ilacı’… Evet, binlerce yıldır bildiğimiz ama modern tıp karşısında adeta ağız burun kıvırdığımız bir deyim… Araştırmacılara göre, bu deyimin aslı “Koca Karia ilaçları” şeklindedir.

Karya uygarlığının ‘şifacı’ olarak anılmasının ise ilginç bir hikayesi vardır. Rivayete göre, günlerden bir gün Karya sarayının bahçesinden acı bir çığlık yükselir. Herkes olduğu yerde dona kalır. Şaşkınlıklarını atanlar hemen sesin geldiği yere koşarlar. Karia kralının güzeller güzeli kızını acılar içinde yerde kıvranırken bulurlar. Kısa bir araştırmanın ardından prensesi yaklaşık 1 buçuk metre boyunda, gri renkte yörenin en zehirli engerek yılanının soktuğu anlaşılır. Prensesin sağlık durumu hiç de iyi değildir. Yüzü bir anda mosmor olmuş, ateşi yükselmiş ve narin bedeni istemsizce titremeye başlamıştır. Hemen sarayın hekimlerine haber salınır. Hekimler, gözü yaşlı krala kaçınılmaz sonu tek cümleyle özetlerler. "Maalesef efendim yapacak bir şey yok" diye mırıldanırlar… Destansı güzelliği ile ün salan Karya prensesi öl

ÖLÜMÜN PENÇESİNDEKİ PRENSES

Acı haberi alan kral kahrolur. Biricik kızı ölürken, onun elinden ise hiç bir şey gelmemektedir. Bu arada ölümle boğuşan prenses geceyi ateşler içinde yanarak geçirir. Yüzü, gözü şişmiş ve dünyalar güzeli o kız tanınmayacak hale gelmiştir. Kral da çaresizliğin girdabında kıvranarak sabahı zor etmiştir. Çaresiz kalan hekimler prensesin en geç gün atıncaya kadar can vereceğini söylerler. Kral kızının başında, Karya halkı da tapınaklarda dualar eder.

MUCİZE GERÇEK OLUR

O anda beklenmeyen bir haber gelir. Muhafızlar, "Kralım dışarıda bir balıkçı var, kızınızı kurtarabileceğini söylüyor" derler. Çaresiz kalan kral son bir umutla "hemen alın içeri" diye seslenir. Genç, Simi Adası'ndan gelen bir balıkçıdır. Uzun boylu, iri omuzlu, yanık tenli, yeşil gözlü ve çok yakışıklıdır. Boynundaki deri keseden çıkardığı bir merhemi genç kızın tüm bedenine sürer. Sonra sakince krala dönerek "Üzülmeyin kralım, kızınız ölmeyecek. Yüzündeki şişlikleri yarın inecek ve ertesi gün de tamamen sağlıklı bir şekilde ayağa kalkacak" der.

ENDEMİK BİTKİ VE YOSUNLAR ŞİFA KAYNAĞI

Balıkçı genç bu merhemin tarifini kendisi gibi balıkçı olan dedesinden öğrenmiştir. Yörenin şifalı endemik otlarından ve yosunların karışımından elde edilen merhemi şifacı dede yıllardır zehirli balıkların soktuğu insanlarda kullanmış ve onları ölümden kurtarmıştır. Çok geçmeden genç balıkçının dediği olur. Prensesin şişlikleri iner ve ateşi düşer… Artık o narin ve güzel bedeni tamamen eski sağlığına kavuşur.

BİLİMSEL TIBBIN İLK MERKEZİ ANADOLU

Mucize karşısında gözlerine inanamayan Karia kralı "Balıkçıyı bulun, ailesiyle birlikte saraya getirin. Artık burada kalacak” der. Kral, genç balıkçıyı saray hekimleriyle tanıştırdıktan sonra "Bu topraklardaki dağları, taşları, ormanları tarayın. Tüm çiçekleri, otları bitkileri araştırın. Denizlerdeki yosunları inceleyin. İlaçlar yapın, insanlara şifa dağıtın” diye emir verir. İlginç değil mi? Denilir ki, tarihin ilk bilimsel tıp adımı işte o gün atıldı. İddia edilir ki, modern tıbbın babası Hipokrat, işte bu adımlardan yola çıktı. Tarihin ilk bilimsel farmakoloji merkezinin Anadolu'da kurulmasının nedeni de işte bu Simi’li balıkçıdır. Ve işte tam bu yüzden "Koca Karya İlacı" deyimi yüzyıllardır Anadolu'da, "Koca Karı İlacı" şeklinde kullanılır.

Editör: Haber Merkezi