Öncelikle bir hususu ifade ile yazıma geçeceğim. Hayatım boyunca demokrat olmayı bir etiket ve rozet demokratı değil, hayatıma yansıttığım yapıda olmaya gayret ettim. Onun içindir ki, parti yönetimleri olsun, dernek ve sivil toplum kuruluşları olsun, parlamenterlere, seçilmiş yöneticilere hep saygılı oldum, darbeler sonrası tayinle gelenlere değil, seçilmiş belediye başkanlarına daha bir itinalı hürmetkâr davranış sergiledim. Çünkü,onlar Şehr-Emin-i’dirler. Yani bugünün Türkçesiyle şehrin güvenilir emin kişisi. Bu mukaddimeden (giriş) sonra, kimsenin alınganlık göstermemesini istiyorum, içimden geçenleri ve halkımın düşüncelerini aktarmak benim görevim. Birkaç anı evvelâ:
Muzaffer Gönen rahmetlinin ikinci dönem belediye başkanlığında, belediye meclisinin en genç üyesi olarak (ön seçimle) beş yıl görev yapma şerefine nail oldum. Bu arada üç dönem encümenine seçildim. Bilirsiniz hakkı huzur adı altında küçük bir meblâğ verilir. Biz de iki ayda bir sarı zarflar içinde bunu aldığımızda, şöyle dediğini bugün gibi hatırlıyorum. “Çocuklar, bu parayı mutfak masrafı değil de (boğazdan geçmesin) farklı yerlere harcayın. Hatalı kararlar almış olabiliriz, saçı bitmedik yetim hakkı yemiş olmayalım!” Kendisi dini akideleri güçlü biri de değildi. Allah kusurlarını affetsin. Bu adam bize bunu söylerdi! İkinci bir hatıra…
Bilirsiniz, genellikle belediye başkanlarımızın kapısı herkese hep açık olur, dolayısıyla da ziyaretçisi çok olur. Tabii ki, ikram edilen çay, kahve, meşrubat gibi harcamalar epey meblâğ tutar. Maaşını yetiremediği için, dostları Kadir Okanoğlu ve Keresteci Aydoğan’a bankadan senet kırdırır, maaş artış tekliflerine sıcak bakmazdı, lâfın kısası geçim sıkıntısı çekerdi. Beş yıl, sekreterliğini ve sözcülüğünü yaptığım, Bütçe-Maliye Komisyonu Başkanı (CHP) rahmetli Sıtkı Beyazıtlıoğlu ağabeyimin rızasını alarak Muzaffer Ağabeye, utana sıkıla, bu tür ikram giderlerinin, belediye bütçesindeki misafir ağırlama faslından ödeyelim, bu yük size ağır geliyor, diye bir teklif götürdüm kendisine. Bunda hukuk ve ahlâk dışı bir husus olmadığını düşünmüştüm. Bana şöyle dedi, “aşk olsun Muzaffer Gönen kendini ziyarete gelen misafirine çay-kahve ikramını kendi cebinden yapması gerekmez mi?”
Makam arabası yoktu Ödemiş Belediyesi’nin. Elektrik-su idaresinin cipleri yakın ve uzak (komşu il ve ilçeler, İzmir) yerlere yegâne ulaşım aracımızdı. Ankara’ya otobüsle gidilirdi. Bir makam aracı alalım dediğini duymadım. Başkanlığı döneminde bu ciplerden başka araca binmedi.
Gelelim günümüze.
Geçen hafta, yağmurlu günlerde, Ödemiş Tayyare Parkı’nın içinden geçerken şahsen tanıdığım adını sanını bilmediğim bir bey; “sen gazeteye yazı yazan değil misin? Bu parkın halini de yazsana” diye bana sinirli bir ifade ile sitem etti, iktidar yanlısı görüşlerimi Yerel Güç’te okumuş olmalı ki; yazamam diye düşündü zira. Niye yazmayalım, ben de aynı şekilde bu “taşlı park”tan şikâyetçiyim.
Yamru-yumru taşlarla döşeli bu parkın içi ve Hürriyet Caddesi kısmındaki sandviç büfelerinin olduğu geniş kaldırıma bu taşlar döşendi. Ayakkabınız düz de olsa ayak burkulması kaçınılmaz tehlike. Hele bayanlar. Eğer ökçeli ayakkabılı iseler daha büyük tehlike onlar için. Yağmurlu havalarda geçtiğinizde ayakkabılar tuluk. Bu parka yapılan israfa sonra geleceğim. Benim bu parkı rezil edenlerden bir isteğim var. Mahmut Badem ve parkın yüklü tutardaki ihalesini alan müteahhit firmanın mensupları eşlerini yanlarına alarak bu parktan birkaç kez geçsinler. Hele yağmurlu günü tercih ederlerse memnun olurum. Kadınımız, çoluk çocuk ve yaşlı kesimi bu parkın içinden geçmeyi tercih ediyor. Bizzat kendileri de halkın yaşadığını görmeliler. Bu parkın Mithatpaşa Caddesi kısmındaki Halep Pastanesi önünün belediye binasına kadar, uzun kaldırımındaki pembe renkli güzelim döşemeleri sökülüp mermer döşendi. Halbuki o kaldırım parkeleri boşuna değiştirildi ve kırıla döküle çıkarıldı. Ustaya sormuştum, başka yerde değerlendirilecek dediydi. Şimdi bu parka ve iki kaldırıma harcanan paraya yazık değil mi? Müsebbiplerinin içi sızlamıyor mu? 700 bin TL’mi 1 milyon TL’mi ne harcandı buraya. 10-15 kamyon taş ve ortaya çıkan manzara, isterse 50 kamyon taş gitsin. Parkta ne değişti? Bu taşları kim beğendi onayı kim verdi? Şimdiki belediye de lunaparkçılara kiraladı büyük bölümünü. Hijyenden yoksun oyun aletleri, yerlerde tehlike oluşturan elektrik kabloları, derme çatma şekliyle sözde çocuklara hizmet veriliyor. Zabıta denetimi falan da görmedim. (evimin karşısı) Bilmem belediye kira parası da alabiliyor mu? Manzara da içler acısı. Parka yazık edildi. Toprak kalsa daha iyi idi. Zaten ihaleden önce toprak katılaşmış, oturmuştu. Yürüyüş parkuru olarak 40-50 cm. çapında mermerler adım mesafesi aralıklarla döşenip diğer bölümlerin toprak kalması sağlanırdı. Daha fazla çiçek dikilebilirdi. Park demek, toprak ve çiçek değil mi biraz da. Bu kadar büyük para da belediye kasasından çıkmazdı. Hem parka yazık oldu hem onca paraya.
Hangi başkan zamanıydı bilmiyorum. Ödemiş caddeleri için dikilecek ağaç şeklindeki süs bitkileri belediye önünde teşhir edilerek halka tercihi sorulmuştu. Bu park için de hemşerilerimize sorulamaz mıydı? Bu ülkede referandum kültürü hala yerleşmedi. Ödemiş’te internet abone sayısının hayli yüksek olduğunu düşünüyorum, internet üzerinden Ödemiş Belediyesi’nin web sitesinde, bu parkın dizaynı konusu sorulamaz mıydı? Bundan sonra da, halkı doğrudan ilgilendiren projeler halka anket şeklinde sorulabilmeli, bu yol denenmeli. Belediye binasının yıkılmasından sonrası için yakında Kent Meydanı proje yarışması açılacak. Bu da dünyanın masrafı demek değil mi? Sanki yüzlerce dönümlük meydanlarımız var. Bizim belediyenin mühendisleri niye bunu yapmıyor. Bir de o makam ve mevkilere gelenler her şeyi ben bilirim havasına giriyorlar ne yazık ki. İstişare denilen güzelim gelenek unutuldu. İstişare edip de bildiğini yapanları da görüyoruz ya neyse.
Gelelim şimdiki ve önceki israflara. 50-60 bin TL. verilerek sanatçı getiriliyor. Kurtuluş günü şenlikleri için bu bir tek assolistin aldığı rakam, diğer müzisyen, sazlar vb. harcamalar yüzbinleri buluyor. Havai fişeklere ise harcanan para kim bilir ne kadardır. CHP’li belediyeler çağdaşlıkları gereği(!) sergi, dinleti, halkın itibar etmediği bale, opera vb. değişik etkinliklerde harcanan paraların savurganlığı cabası. Yazıktır günahtır. Allah aşkına tasarruf beyler. Bekir Keskin’i bilmiyorum ama önceki belediye başkanlarının dillere destan yurt dışı gezileri, Ödemiş dışında bulunduğu günlerin sayısının 100 küsur sayılı günlerle ifade edilen bu gezilere yapılan harcamalar acaba belediyemizin web sitesine konulup halk da bilgilendirilebilir mi? Vekâleten yürütülen belediye işleri, danışmanlara ödenen meblâğlar. Ben bir de şunu anlayamıyorum, danışmanları kadrolara doluşturmaları konusunda. Belediyemizin daire başkanları zaten kültürlü ve tecrübeli kardeşlerimiz. Danışman bulunuşu onlara hakaret olmuyor mu? Bunca yıllık belediye yönetimi konusundaki birikimlerinden neden faydalanılmasın? Başkanlığa aday olmaya niyetlenen parti adayları, kendini herhalde bu mevki ve makama uygun olduğunu, beyin ve fikri kapasitenin yeterli olduğunu düşünüyorlar ki, belediye başkanlığına aday oluyorlar şansı olan seçiliyor, danışman ihtiyacı nereden doğuyor. Her türlü donanımdan yoksun olan aday olmasın kardeşim. Belediye meclisine de yeterli sayıda üye seçiliyor. Elbette onlar da fikir üretip yol gösterebilecek kapasitede kişilerden oluşuyordur.
2012-2013 yıllarının dünyamızda ekonomik yönden zor geçeceği bir gerçek, ülkemize, her kuruluşa ve iş hayatına olumsuz yansımaları olacağı biliniyor. Bizlerin gerek ferden, gerek işletmeler olarak tasarruf konularında daha duyarlı olmamız gerekmiyor mu? Ayrıca, yöneticilerimizin halkın arasına yeterince katılması gerekir. Ödemiş’in nabzı Park Kulüp’ten ölçülemez. Bu sözüm Mahmut Badem kardeşime. Devri iktidarında, kapıdan çıkar çıkmaz arkasından konuşulanları bir bilse, kaldırımından geçmez oranın, değil orada zaman öldürmek.
Başkanlar şehri her gün harmanlamalı, cadde cadde, sokak sokak gezmeli başkan görünmeyince zabıta memurlarını ara ki bulasın. Şehrin içeri doğru gittiğinizde cadde ve sokakların kaldırımları otomobillerin işgali altında. Defalarca yazdık, kaldırım ihlâlini, örneğin Gazi Caddesi’nde kahve önlerinde oturanlara, sarı çizgi uygulamalarına karışan görüşen yok, bir günlük değil her gün denetlenmeli şehrin belirli kesimleri. Gazi Caddesi kaldırımlarında kadınımız geçemiyor. Bir de, parkların, iş yerlerinin ve dükkânların yukarı kısımlarına sokaklar boyunca yazın sıcaktan, kışın yağmurdan korunmak için gerilen çadırlar (parça-bölük şekilleriyle) şehri çirkinleştiriyor. Bir standart getirilerek meselâ yalnız yeşil renkli yekpare düzgün brandalar kullanılsa nasıl olur? Eskiden 3-5 zabıta memuru olmasına rağmen devamlı şehrin cadde ve sokakları denetlenirdi. Üstelik akşamları da sinema kapılarında bekleyip, asayişe yardım ettikleri gibi, biletlerdeki belediye rüsumu tahsilatında kaçak olmamasına çalışırlardı. Çok az memurla hizmetin alâsını gördük biz. Gezenler bilir, Anadolu’da ne şehirler var, gıpta ediyoruz. Ödemiş bu durumu hak etmiyor, şehir dökülüyor beyler.