Tarımın ilkel yöntemlerle yapıldığı yıllardı. Tarlalar hala öküz çiftleriyle, beygir çiftleriyle sürülüp ekiliyor, harmanlar düvenle kovuluyordu.
Bu arada köye traktörle gelip gidenler oluyor; beyinlere yavaş yavaş bir traktör hevesi de girmeye başlıyordu. Çok geçmedi, köyün zenginlerinden Ali Amca, bir traktör almaya karar verdi. İlçeye gitti, galeriden bir traktör beğendi; Massey Ferguson.  Ama sürmesini bilmiyor. Köyde, traktör kullanmayı bilen de taş çatlasa bir iki kişi çıkar. Traktörün alımında, kontrolünde yardım etsin, kendisine şoförlük öğretsin diye, bu işten anlayan Kavruk Mehmet’i yevmiyeci tuttu. 
Birlikte tuttular ilçenin yolunu. Ali Amca, Kavruk’u traktörü beğendiği galeriye götürdü. Traktörün sağına soluna bakarken Mehmet’i uyardı durdu, “Aman ha, bak ha. Bir hata olmasın ha!” diye diye. Traktör birinci el olduğundan, çok endişe etmedi Kavruk Mehmet. 
 Traktörü aldılar; motorunun açılması için gerekli dendiğinden, akşama kadar sağda solda gezdiler. Akşamüstü köy meydanına geldiklerinde, Mehmet, “Çok yoruldum” dedi, evine gitti. Ali Amca sürmesini bilmese de, koltuğuna oturdu, görüntüyü kurtarmaya çalışıyordu. Köye ilk kez traktör geliyor, çoğu da ilk kez görüyordu. Başına toplandılar, didik didik incelemeye başladılar. Herkes hayran hayran yepyeni traktörü seyrederken birinin laf edeceği tuttu:
-  Ali emmi be. Beni bunun lastikleri fısık gibi geldi. Neden eyi bakmadınız?
Ali Amca lastiğine fısık dedirtir mi? Bir azar savurdu, neresi fısıkmış, diye.  Ama bir kez “Fısık” dendi ya artık, bütün köylü fısığını düzgününü incelemeye başladı. Bu arada biri daha fısıklığı tespit etmiş olacak, durumu onayladı:
-  Fısık fısık, töbosun fısık. 
Daha bir başkası sağ gözünü kapatıp, işaret parmağını sol gözünün önüne getirdi; lastiklere dikkatli dikkatli baktı. Kendinden son derece emin:
- Tamam işte, fısık. Düzgündü de biz mi fıstık. Hatta arka teker de az bir yılık gibi geldi bene.
                                                           …
 
Ali Amca “Haydi oradan, sensin yılık!” diyecek oldu, dağılan okul çocuklardan biri:
 -  Fısık işte ya emmi. Tekerin üstünde bile fısık yazıyo, deyiverdi. 
Ali Amca bu kadar lafı duyunca şüpheye düştü. Aşağıya indi baktı; bir şey anlayamadı. Okuldan çıkan başka çocuklara baktırdı; okuttu. Sonuç değişmiyordu: Fısık da  fısık. 
Bu arada, kalabalıktan biri daha bilgiçlik taslamaya başladı:
-  Bu lastikle üretimden arızalı. Bunla gullanılırsa gazaya sebep olu. Ustası gullanılmasın, deye üstüne açık açık fısık yazmış. Görmeyo musunuz?  
Deneyimlerine dayanarak uyarılarda bulunmayı da ihmal etmedi:
-  Lastiğin patlağı yırtığı yoldu bırakı. Emme, fısığı canından ede.  Aman haa!
 
                                                             …
 
Ali amcanın aklına gelenler geldi. Kalabalığa son kez baktı; “Yok yok bal gibi düzgün. Hiç bir fısığı, yılığı yok” desinler, diye. Demediler. 
Tek ses kendisiyle aynı adı taşıyan torunu Ali’den geldi: 
-  Dede, bunun nesdikleri gebeş. Minmen ben bunun depesine.
Torununun da bu sözlerinden sonra eli kolu tutmaz oldu yaşlı adamın. O sinirle, soluğu Kavruk Mehmet’in kapısında aldı. Seyir çıktı ya, köylü de peşinden. Bu başladı bağırmaya:             
-  Mehmet çık dışara!  Gara ciğerinden yanasıca çık! Hata gurşunlara gelesice çık!
Mehmet yarı giyinik kendini dışarı attı. Elini ağzını sile sile:
-  Ne oldu?
Ali Amca suçlu gördüğü Mehmet’i neredeyse boğacaktı. Köylüler tuttu, elinden bir kaza çıkmasın diye. Ama ağzını kapamak mümkün müydü?
-  Be ciğerinden ataş alası. Ben sana bak demedim mi? Aman dikkat demedim mi? Gitti, binlikler gitti! İrezilliği cabası.
Her ne kadar Mehmet, fısık yılık laflarına karşı çıksa da “Olmaz öyle şey” diye ısrar etse de köylüler geri adım atmadılar, “Fısık fısık, bal gibi fısık. Hem de yılık” diye direndiler.
                                                           …
Hep birlikte traktörün başına kadar yüründü. Mehmet tekerlere tek tek baktı. O da parmağını gözünün hizasına getirip iyice ölçtü. Döndü bir daha ölçtü. Sağından solundan tüm lastikleri eliyle karışladı, karşılaştırdı. Tam bir saat lastikler üzerinde çalışma yaptı. Sonunda beklenen bilimsel açıklama geldi:
-  Fısık!  Gerçekten fısık yahu. Nasıl da anlayamamışım?
Traktörün çevresindeki kalabalıktan bir uğultu koptu o an , “Yaaa, biz demedik mi?  Fısık işte!”, “Arka lastikler de yılık duruyor”, “Hem de gebeş”, “Canın datlı değil mi?”, “Üstünde de yazıp durur”, “Kör müydünüz?” gibi lakırdılar birbiriyle yarıştı. 
 
                                                        …
 
Ali Amca ile yevmiyeli şoförü Kavruk Mehmet sabahı zor ettiler. İlçeye vardıklarında gün yeni ışımıştı. Galeri açılana kadar beklediler. Ali Amca burnundan soluyordu, hemen galericiye çıkıştı:
-  Al da, dedi traktörünü, gör maharetini. Yepyeni traktörün lastikleri fısık çıktı.   
Ardından Mehmet destek verdi:
-  Hem fısık, hem yılık hem de gebeş.  Hem üstüne de yazmışlar.
Ali Amca sinirden krizler geçirmeye, kendini yerden yere atmaya başladı: 
-  Ben insan içine nasıl çıkcam. Gosgoca Ali efe fısık lasdik almış demezle mi?  Ben insan içine nasıl çıkacam? Nasıl çıkacam, nasıl?
Öyle ya, köy yeri bu, herkes herkesi bilir. Şimdi bu adam insanların yüzüne nasıl bakacak?  İnsan içine nasıl çıkacak? Sorun en çok insan içine çıkmada düğümleniyordu.  
İnsan içine nasıl çıkacak?  Çıkma da çıkma. Sızlanmalardan galericinin beynine “çııkmaaaa!” uğultuları inlemeye başladı. Galerici çalışanlara bir bağırdı:
-  Beceriksizler. Siz adam olmayacak mısınız? Getirin bakayım şu çıkmalardan bir takım. Takın, takın da adam insan içine çıkabilsin.
Bir çırpıda, yepyeni lastikler sökülüp, yerine kabaklaşmış çıkmalar takıldı.
Ali Amca ile Kavruk Mehmet, utkun birer komutan edasıyla birbirlerine bakıp gülümsediler.  Galerici ile adamları, bu mutluluğa sinsi tebessümlerle eşlik ettiler.
 
                                                           …
 
Dönüşte köylü yine traktörün başına toplandı, inceledi, puanını verdi: 
-  Gözün aydın Ali emmi.  Fısığı yılığı galmamış.  Şimdi bulmuşun lastiğin kralını!