“Ben kendi nefsimin hilesinden, fitnesinden daima sana sığınmadayım. Ben seninim, beni tekrar bana verme.”
“Senden başka başım varsa yok olsun; sensiz varsam yak, yandır varlığımı.”
“Efendim, Mevlâm! Ben eskiden işlenmiş günahlara, geçmişteki yaptıklarıma tövbe ederim. Telef olmuş, yok olup gitmiş aşığın özrünü kabul etmez misin? Benim pişmanlığım, her ne kadar senin bol kereminden, merhametinden, kendi varlığıma yönelmek ve cömertliğini incitmekse de, efendim, Allah’ım beni affet beni affet beni affet!”
“Bir kez daha kulluğumu kabul et. Bu acizliğime, bu perişanlığıma acı.”
“Ey zorlukları kolaylaştıran yüce Allah! Selviler, güller, bağlar, bahçeler senin lütfunla, ihsanınla mest olmuşlar. Gül senden hoş bir koku almış, senin güzelliğini görmüş, sana hayran olmuş, kendinden geçmiş. Gülün yanındaki diken de sarhoş ve baygın halde. Bana bir sevgi kadehi lûtfet de, ben de kendimden geçeyim, böylece hepimiz senin sarhoşun olup çıkalım.”
Yukarıda, bu yıl 738’inci “Ebediyete intikalini” idrak ettiğimiz büyük islâm alimi ve insanlık-hoşgörü dostu Hazreti Mevlâna Celâlettin Rumi’ye ait Yüce Yaradan’a yakaran sözlerinden bir bölümünü eserlerinden özetle aldım. Bu büyük mütefekkir, mutasavvıfı artık bütün dünya tanıyor ve anıyor. Hangi dine, inanışa mensup olursa olsun. Bunlardan biri de İstanbul Büyükada’da bir Katolik Kilisesi’nde yapıldı.
Başka söze ne hacet. Bizler, böyle bir geçmişin şanslı nesilleriyiz. Keşke gerek millet olarak gerekse fertler olarak bunun idrakinde olabilsek. Adı milli ama maalesef kendisi şuurlu bir haslete erişemeyen eğitim sistemimiz, bizlere batılı Eflâtun’u, Plâton’u öğretiyor da; kendimizi maalesef! Bizden birkaç örnek verelim de genç kuşaklara, bilmeyenlere bari moral olsun!..
İBNİ SİNA-(980-1037) Özbekistan-Buhara doğumlu. Kur’an ve Edebiyat, geometri, fıkıh (İslâm Hukuku), Grek Felsefesi, Mantık, Teoloji (Tanrı Bilimi), Fizik, Matematik ve özellikle tıp alanında uzmanlaşır. On altı yaşında ünlü olan İbni Sina, idaresi altında hekimler çalıştırmaya başlar. 18 yaşında bütün ilimlere vakıftır. Ayrıca yaşadığı dönemin sultanların, politik kararları öncesi danıştıkları kişidir.
ALİ BİN ABBAS (   -994) Bin küsur yıl önce, ilk kanser ameliyatını yapan, kılcal damar sistemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan Hipokrates’in (Hipokrat) doğum olayı görüşünü kökünden yıkan alimdir.
ALİ BİN İSA (11.Yüzyıl) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren, müslüman bilim adamı.
ALİ BİN RIDVAN (    -1067) Batıya tedavi metodlarını öğreten islâm alimi.
ALİ KUŞÇU (    -1474) Ünlü bir Türk astronomi ve matematik bilginidir.
ANMAR (11.Yüzyıl) İlk katarakt ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı. Yeri gelmişken, aynı konuda yıllar önce okuduğum bir tıp olayını da buraya almak isterim. Atalarımız, Orta Asya’da ilk katarakt ameliyatını at kuyruğundan kıllarla 2500 yıl önce yapmışlar. (Mümtaz’ım! Bunlar bizim tıp fakültelerinde okutuluyor mu?)
BATTANİ (858-929) Meşhur astronom. Trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinus tabirlerini kullanan ilk bilgin. (burada, mühendislik tahsili yapan torunlarım Gülfem ve Benginur’a da soralım, sizin okulda bunlar öğretiliyor mu? diye.
AKŞEMSETTİN (1389-1459) İstanbul’un Fethi’nin manevi babası. Fatih Sultan Mehmed’in hocası. Bu büyük insan Pastör’den önce mikrobu bulan alimdir. Ama ne yazık ki dünya Pastör bilir.
Batı diye diye neredeyse kendi kültürümüzü anmaz olduk. Bize gerçekleri öğretmeyenler ahrette hesabını vereceklerdir.
Mevlâna’dan nerelere geldik. Yazımın başındaki Mevlâna’nın duaları, bizlerin kalplerinde de makes bulur, kendimize gelmemizi sağlar inşallah. Ayrıca Yüce Yaradan’dan dileyeceğimiz aflarla birlikte, hayatımızın içindeki birilerinden de af dilemek, hatalarımızı tekrarlamamak adına gerekiyor sanırım. Buna da gerçekten çok ihtiyacımız var.
Sevgi ve esenlikle kalınız.