PKK 9 Temmuz’da, 2 asker ve l doktorumuzu kaçırarak, sonrasında böyle bir saldırıyı gerçekleştirmek için B plânı olduğunu tahmin ettiğim bu kahpece plânı devreye sokarak büyük bir saldırı gerçekleştirip, 13 askerimizin şehadeti ve 7 askerimizin yaralanması ile sonuçlanan Diyarbakır Silvan’da pusuya yatıp, askerimizin sürekli olarak arazide kalmasını sağladı ve menfur eylemini gerçekleştirdi.
Burada akıllara ilk gelen, istihbarat birimlerimizin acaba zaafı mı var sorusu akla geliyor. “Kürt Özerk Yönetimi” ilânı aynı güne denk getirildiğine göre bu bağlantıyı görememek, hissedememek istihbaratçılar için büyük bir hatadır.
Önce, temmuz ayındaki tarihi olayları ve Kürtlerin özerklik yönetimi ilânını bu ayda gerçekleştirecekleri bilgisi sade vatandaşın bile malûmu iken. Gelin, tarihteki temmuz ayındaki önemli olayları bir hatırlayalım;
 1 Temmuz Denizcilik Bayramı
 4 Temmuz ABD Bağımsızlık Günü (1776)
14 Temmuz Fransa halkı krala karşı ayaklandı (FRANSIZ İHTİLÂLİ) 1789
20 Temmuz 1974 Türk askeri Kıbrıs’a çıktı
Bu örnekleri verişimin sebebi, Kürtlerin sözde özerklik ilânı gibi kendilerine büyük önem atfettikleri bir olayı, tarihi bir benzerlik sağlayarak, Fransız İhtilâli gibi çarpıcı bir örnekle irtibatlandıracaklarını düşünmüş olabileceklerini istihbarat teşkilâtlarımızın bilmesi gerekirdi ve ses getirecek büyük bir eylemi bu tezlerini dünyaya duyurmak için yapmak isteyecekleri daha önceki yıllardaki eylemlerinden biliniyordu.
Yazımı kaleme alırken pazartesi gazeteleri geldi. Zaman’da Fehmi Koru, olaydan bir gün önce Sayın Cumhurbaşkanımızla İstanbul’da Huber Köşkü’nde (İstanbul Boğaziçi Rumeli Yakası Tarabya’da) yaptığı görüşmede, Abdullah Gül’ün bu konudaki endişelerini yetkili makamlara ilettiğini, bu sezgisinin önceki, Kürt sorununun çözümüne yönelik girişimlerin başladığı devrelerde, akamete uğratmak için örgütün 33 askerimizin eğitimlerini takiben silahsız bir şekilde birliklerine katılmak için bindikleri otobüsten indirilerek şehit edildikleri olayı hatırlattığını ve hükümetin iyileştirme girişiminin bu olayla akamete uğradığını hatırlattığını söylüyor. On yıl aradan sonra yine bir barış sürecine girilecekken bu provokasyonun her şeyi mahvettiği görüldü. Başbakan’ın bu konuda kararlı tavrı, bundan sonra BDP’nin hükümetten olumlu yaklaşım beklememesi gerektiğini ifade etmesi yerinde bir tavırdır. BDP emrindeki silahlı gücü (PKK) yüzünden AKP hükümetinin iyi niyetli ve bu kanı durdurma kararlılığı (Demokratik Açılım) ne yazık ki, BDP’nin aşırı ve kabul edilemez arkası hiç bitmeyecek taleplerine devamla istismarın dikalâsını, pervasızlığını yapmaktadır, yapacaktır. (örneğin Öcalan’ın affı ve milletvekili olarak Meclis’e girmesi talebi)
Kandil’de (PKK’nın Irak’taki üssü) Milliyet Gazetesi’nden Hasan Cemal’e röportaj veren liderlerinin rahatlığını ben güçlülük gösterisi olarak algıladım. Hasan Cemal’in yazdıklarından, O’nun bile bu Karayılan’ın etkisinde kaldığını anlıyoruz.(bunu çok yadırgadım, benim tanıdığım Hasan Cemal bunları yazan olamaz).
Olayın cereyan ettiği öğle saatlerinde, İHA’lar (İnsansız Hava Aracı), termal kameraları kullananlar neredeler? Güvenlik zaafı değil mi bu? Hani acemi erler bu tür görevlerde kullanılmayacaktı? Genelkurmay kaç yıl önce bu ve buna benzer taahhütlerde bulunmadı mı Türk halkına. Kaç yıldır bu sözlerle avutuluyoruz. Profesyonel ve dağ şartlarına eğitimli askerimiz neredeler? 20 yaşında toprağa düşen bu ana kuzularına yazık değil mi? Hep aynı bıktırıcı sahte söylemler. KINIYORUZ’ muş (!) Biz siyasilerden ve askerden bu kelimeden başka yaptırımlar duymak istiyoruz. Yetti be…
Temmuz sonunda toplanacağı duyurulan “Demokratik Toplum Kongresi, 11 Temmuz’da bir değişiklik kararıyla 14 Temmuz’a alınıyor. Bu davranış ve değişiklikleri ile bir şeylerin olacağı belli. 14 Temmuz gerek Fransız İhtilâli’ni anımsatan, Bastille Hapishanesi’nden mahkûmların salıverilip Fransa Kralını devirdikleri olayla, ülkemiz cezaevlerindeki PKK ve KCK militanlarına atıfta bulunup ayrıca yine 1982 -14 Temmuz’unda Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceleri protesto için kendilerini yakan 4 PKK’lının ölüm yıldönümü. Kendi teröristlerini kışkırtmaya çok müsait bir başka gerekçe. Bölgede son iki ay içinde PKK çok eylem yaptı. Polislerimiz, askerlerimiz şehit düştüler. Başbakan’a suikastler düzenlendi bu aralar. Yüksekova’da sivil iki uzman çavuşumuzu kahpece arkalarından vurdular.
Doğu, Güneydoğu, Karadeniz Bölgeleri ile İstanbul, Ankara ve yurdun birçok şehrinde polis araçlarına, kamu araçlarına, belediye otobüslerine düzenlenen hain saldırılar artış gösterdi. Yüzlerce insanımızın arabalarını yaktılar. Çıkardıkları olaylara müdahale eden toplum polisi daima hedef oldu. Bunlara müdahale edilmeyerek şımartılan eylemci Kürtler, polisimizi şamar oğlanına çevirdi. Aslında polisimizin şahsında taşlanan, saldırılan Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Hükümetten artık zecri tedbirler istiyoruz. Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Polis Görev ve Selâhiyetleri Kanunlarında yapılacak değişikliklerle polisimizin dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin haysiyetinin korunmasını istiyoruz. Polise silâh kullanma selâhiyeti verilmelidir. Adamların sözüm ona eşek kadar milletvekili elinde parke taşı polise saldırıyor, devlet seyrediyor. Biz itibarlı devlet istiyoruz. Korunan eylemci Kürtleri gördükçe ben şahsen kendimi kendi öz vatanımda ikinci sınıf vatandaş olarak hissetmek istemiyorum. Devleti görmek istiyorum, bu çapulculara karşı, yeter artık. Hükümete de kredimizi tüketmeyelim. Bir de şu olay sizin aklınıza gelmiyor mu? saygıdeğer okurlarım!14 Temmuz bombalı saldırılarından iki saat sonra, “Demokratik Özerklik İlânı” Aysel Tuğluk’un anonsuyla (Van BDP Vekili) Türkiye Cumhuriyeti’ne bir başkaldırı değil mi? Buna nasıl ve niçin müsaade ediliyor. Bunlar bizim vatanımızda, sınırlarımızın içinde Kürt eyaleti veya Marksist, Leninist, Ateist Kürt Komünü mü teşekkül ettiriyorlar? Bunlara kim dur diyecek? AK Parti intihar mı ediyor bunlara göz yummakla? % 50 oy veren insanımızdan biri olarak endişe duymakta haklı değil miyim? Salon hep bir ağızdan “biji serok Apo” diye inliyor. O mikrofonu Aysel Tuğluk kalt…nın ağzına sokacak devlet nerede?