“Ölsem de Kurtulsam”

Her sıkıştığımızda kim bilir kaçımız bu kelimeyi kullanıyordur.  “Ölsem de Kurtulsam”

Hayat bize ne kadar zor şartlar getirse de nefes almanın güzelliğini yine onu kaybetmeye yakın olduğumuzda (hastalık) daha iyi anlatıyordur. Yıllar yıllar önce bir köşe yazısında okumuştum, insanların cenaze ya da hastaneye gittiklerinde çok üzülüp ağlamalarının sebebi, kendilerinin de bir gün öyle olabilecekleri gerçeğini o an anlamalarıymış. 

Genelde annelerin kullandığı bu söz, ya eşinedir ya da çocuklarına. Ya istediği olmuyordur. Ya da istediği gibi davranılmıyordur. Aslında annelerin terlik ritüelinden sonraki en etkili sözdür diye düşünüyorum J

“Ateş düştüğü yeri yakıyor.”

Ne zaman ki acı olaylar kendimize ya da en yakınlarımıza dokunuyor,  işte o vakit her şeye daha duyarlı ve daha çok etkilenir oluyoruz.  O da geçici bir süre!  Yazılarımı takip edenler bilirler, mesela organ nakline ihtiyacı olanların ailelerinin organ bağışında en geride olduğu gerçeğini konuşmuştuk.  Unutuyoruz çok erken unutuyoruz.  Bizlerin ah vah etmesi belki insani ruh halimizdir ama damdan düşenin halinden de damdan düşenin anladığını unutmayalım. Empati kuramayan insanların çokluğunu düşünürsek, yanımızda olanların acımızı paylaşanların kıymetini bilmek lazım.

“Ne cenazeme ne cenazesine”

Aile bireyleriyle kaçımız sorun yaşamıyoruz ki; eşinizi istemeyenler, malınıza göz dikenler, hakkınızı vermeyenler ve daha bir sürü nedenlerle çocukluğunda aynı evin içinde aynı odada uyuyan kardeşlerin nasıl düşman olduklarına hepimiz ailemizde ya da yakınlarımızda tanık oluyoruzdur. Oysa ki dünya malının dünyada kaldığı gerçeğini de unutuyor, o çocukluk anılarından maalesef hiçbir şey geriye bırakmıyoruz. O an ki para ve kazanma hırsıyla ya da inatla aslında hiçbir vakit bizim olmayacak şeyler için çarpışıp duruluyor.  Ta ki, o kadar hırsla söylediğimiz  “ne cenazeme ne cenazesine” sözümüzü yediğimiz anlara kadar. Size kötülük yapana bir bardak su vermenin size nasip olması ya da sizden helallik almadan rahat edemeyeceğinin sizin de vicdanınızın sınavı olana kadar.

Her şey ÖLÜM kapıyı çalana kadar aslında! Hırsla, inatla, aç gözlülükle, belki de adaletsizliğe uğramışlıklarımızla kalakalıp, ölümün soğuk yüzüne kadar sürebiliyor. Sonrasında keşkeler devreye giriyor. Keşke daha çok anlayabilseydim/anlatabilseydim/dinleyebilseydim. Keşkeler uzayıp gider…

Her bir keşkenin bile adalet ve vicdanla doğrudan ilişkisi olsa da yine de Ölüm bu duyguların en son noktasıdır.

Kimilerine göre dünya sınav yeri kimilerine göre de ne yaşanacaksa dünyada yaşanıyor. Cennet de cehennem de…

Her kim nasıl düşünürse düşünsün, her aldığımız nefesin kıymetini bilmek lazım. Bir bakmışsınız ki hayatın akışı o sonsuzluğu beklemeye doğru hızlıca ilerliyor.  Ve artık her şey için çok geç!

Tanrının size verdiği her nefesin kıymetini bilerek ve şükrünü yaparak geçirin. Öbür dünyada buluşuruz-a bakmayın,   e ya buluşamazsak J o yüzden kinle, nefretle, doyumsuzlukla bitirmeyin ömrünüzü, ne kadar güzel kalp o kadar ruhu rahat ve temiz insan olarak yaşar gideriz. Gerisi boş inanın bomboş