Öncelikle çanak yalama ya da çanak yalayıcılık kavramına, anlam kargaşasına yol açmama noktasından açıklık getirelim. Üstüne baba basa yineleyelim ki; çanak yalayıcılık, insani bir davranıştır. İyi insan olmanın da açık ve en önemli göstergesidir. Örneğin, bir kedinin bir çanakta kalan artığı yalaması, teknik anlamda çanak yalama sayılmaz. Hele hele çanak yalayıcılık hiç sayılmaz. Çanak yalayan bir kediye “Pist lan cenabet hayvan!” diye bağırılıp, arkasından ele ne geçirilirse fıydırılması, kedi köpek gibi hayvanatın gerçek anlamda bir çanakyalayıcı olamayacakları gerçeğine dayanmaktadır.
Gerçekte insani bir duygunun dışavurumu olan çanak yalamayı, bilimsel olarak açıklamak gerekirse; en başta, klasik yöntemler göz ardı edilmeden, yeni tekniklerle beslenen, sürekli geliştirilme zorunluluğu olan bir olay karşısında bulunduğumuzu unutmamak gerekir. Yoksa, görmemişler gibi hapur hupur bir çanak yalama halkın gözünde hiç de hoş karşılanmayacağı gibi, yalatan nezdinde de bir puan kırma nedenidir. Sonuçta, çanak yalayıcılık, çok özen gerektiren bir davranıştır. Bir başka hayvandan örnek vermek gerekirse; itler bile, teknik anlamda hiç bir değeri olmayan ve hiç bir bilimsel temele dayanmayan çanağı yalama eylemleri sırasında kuyruğunu bularken, insanoğlunun şıkır şıkır parasını saymış gibi, yalatana yüz vermeden işini görmesi, hiç de hoş karşılanır bir durum sayılamaz.
 
                                                              …
 
Peki irdelenmesi gereken öncelikli sorun nedir? Şudur: Çanak yalayıcının iyi insan olması. Peki, iyi insan nasıl olunur? Birinci koşul: İyi insan görmesi gerekeni gören, görmemesi gerekeni görmeyendir. Böyle insanların görme duyuları seçici olur; ya da olmak zorundadır. Örneğin, güçsüz, yoksul biriyle karşılaştı, üstelik ondan bir çıkarı da yok, ne yapabilir? Birincisi görmezlikten gelebilir. Çünkü böyle kişilerle vakit yitirip kendisini yormamalıdır; böylelerinin ne işini görecek önemli yerlerde bir dayısı ne de yalanacak el kadar bir çanağı olur. Hem bunların sürekli bir sıkıntıları olur. Mutlaka ilgilenilmesi gerekiyorsa, çözüm için ha hı yapıp, üstlerine basılıp yükselmeye çalışılmalıdır. 
İyi insanın güçlüler karşısında da seçici bir görme yeteneğinde olması gerekir. Örneğin, adam devletin parasını mı çalıyor, malına mülküne sahip mi çıkıyor. Çıkar, hakkıdır. İyi bir insan bunları görmezlikten gelir. Hem görse ne olacak ki? Başına bela gelir. O aşırmacı tipler, her devirde her dönemde keçesini sudan çıkarır da, bütün kabahat “Memleket soyuluyor?” diye feryat eden, çatlakların kötülerin üstüne kalır.     
En iyisi çanağını yalayıp şirinliğini yapmaktır. 
 
                                                                …
 
Anlaşıldı, yanak yalanacak. Ama yalanacak demekle yalanıvermiyor ki! Yalanacaksa nasıl yalanacak? Açıklayalım: Öncelikle çanağı yalayacak bir iyi insan, yalanacak bir çanak ve onun sahibi değerli bir hayırsever bulunmalıdır.  
Ayrıca bu ögelerin ucuzlayan emek ve pahalılaşan mala uygun hareket etmesi, ileri tekniklere uyum sağlaması gerekir. Şöyle ki; devirler değiştikçe doğal olarak çanak yalama kuralları da değişir. Yalayıcının daha az yalamaya daha çok minnet duygusu sergileme zorunluluğu, yalatanın da daha az yalatıp daha çok pohpohlanma isteği ortaya çıkar. Bu durum da, zamana uyum açısından ileri teknikler geliştirilmesini zorunlu kılar.
Artık eskisi gibi, çanağı al, git kuytu bir köşede yala; oh oh! Nereden bulacağız öyle Yağma Hasanın Böreğini.
 
                                                                    …
 Artık çanaklar uluorta, çanak sahibinin gözü önünde, hora geçire geçire, sevabını perçinlete perçinlete yalanıyor. Teknolojinin yeni isterleri bu yönde.
Bu işte en uygun ve en ileri yöntem de şu: Önce işin kabası; çanak iki kıyısından sıkıca tutulup yüze yaklaştırılır. Özellikle kuzey güney yönünde ve arada çizgi halinde yalanmamış artık kalmasın diye dalgalar halinde iştahlı dil darbeleriyle yalanır. Ama bu yeterli değildir; ne denli iyi yalanırsa yalansın arada çizgi halinde nimet kalabilir. Bunun bırakılması hem günahtır, nimet heba olur hem de yalanacak gıdanın en lezzetli yeri heba olur. Karpuz yiyene bile sormazlar mı? “Karpuz yedin mi?”, “Yedim” , “Kaşımasını yedin mi?”, “Yemedim”,“ O zaman sen yememişsin!” deyiverirler adama. Gördünüz mü? Yalayıp yalayıp yalamamış sayılmak da var işin içinde.
Burada bir küçük ayrıntıyı daha gözardı etmemek gerekir. Bu da elle sıyırma yöntemidir. Sağ el güvercin takla yapar gibi dinsek havaya kaldırılacak biçimde çevrilir; çanak işaret parmağının başparmağa bakan yanı ile bir güzel sıyrılır. Tam kalıntıların tümüyle sıyrıldığına kanaat getirildiği anda, öğretmen bildiğiniz bir soru sormuş da herkesten önce söylemenin gerekiyormuş gibi ani bir hareketle havaya kaldırılır. Bu aslında yalanacak son kalıntıların telef olmaması içindir. Bu anda, olası akmanın önlenmesi için ikinci bir ani hareketle parmak dile değil, dil parmağa yaklaştırılır ve işaret parmağının kök nahiyesinden parmak ucuna doğru geniş kapsamlı bir yalama işlemi icra edilir. Bu işlem de parmağı yıkama gereksinmesi kalmayacak biçimde ve sayıda yinelenir.
Bu parmak yalama işlemi asıl çanak yalamanın devamı olup, ayrılmaz bir parçasıdır.
Yalnız bir şeyin kesinlikte unutulmaması gerekir. Bu en son ve en lezzetli kısmın yalanmasından sonra, hatta sonra da değil, yalamanın sonlarına doğru başlanabilir; baş “Hıım. Çok tatlıymış!” anlamı uyandıracak biçimde cilveli cilveli çalkalanmalıdır. Çalkalanmalıdır ki, çanağı yalanan hayırsever! ne büyük sevap işlediğinin ayırdına varsın, başkalarına attığı kazıkların karşılığını fazlasıyla ödediğini düşünüp huzur bulsun.
 
                                                              …
 
Nerede, eskiden böyle çanaklar, yalayıcılar, yalatıcılar. Çok şükür bu alanda da hızla gelişiyoruz.