Bayındır pazarı bildiğimiz tüm zamanlarda cuma günü yapılagelmiştir. Peki bir değişiklik yapılsa olmaz mı dersiniz? Hani, pazarımız Çarşamba günleri yapsak.
Kuşkusuz bu yöndeki bir kararı, belediye meclisi alabilir. Bizimki bir öneri.
                                                                         …
Şimdi çeşitli açılardan düşünce yürütelim:
Bizim esnafımız oldum olası cuma namazı telaşı yaşar. Peki onca yıldan sonra pazarını çarşamba günleri yapsa, rahat bir cuma günü yaşasa, işini gücünü toparlasa, tatile hazırlansa iyi olmaz mı? Böyle bir değişiklik Bayındırlı için hoş olur gibi geliyor bana.  
                                                             …
Bir nebze halkın nabzını tuttuk ve tümüyle olumlu tepkiler de aldık.
Gerçekten, çevre ilçelere bir bakalım, her birinde en uygun günlerin seçildiğini göreceğiz:
Ödemiş ve Selçuk - cumartesi, Tire - dalı, Torbalı - perşembe günlerini seçmiş; keza belde pazarlarımız da öylesine; Zeytinova - perşembe, Canlı semti - pazartesi ve Çırpı semtimiz - çarşamba gününü seçmiş.
                                                           …
Şimdi çıkabilecek engellere bakalım; öncelikle yeni Bayındır Pazarı gününün komşu ilçelerle ve kendi belde ve semtleriyle çakışmaması gerekir.
Bu anlamda Bayındır halkının tek dört başı mamur tatil günü olan pazar gününden başka pazar kurulabilecek günü yokmuş gibi görünüyor.
Buna da ikili bir değişiklikle çıkar yol bulunabilir; şöyle ki, Çırpı semti de belediyemizin karar alabileceği bir daire içine girdiğinden, alırsınız Çırpı Pazarı’nı (örneğin cumartesiye) Bayındır Pazarı’nı da çarşambaya almanın hiçbir sakıncası kalmaz.
Bu değişiklik belki Çırpı için de güzel bir şey olur.
                                                            …
Bir kuruş para harcamadan kalıcı bir eser bırakmak önemli bir iş ise, bu öneri niçin düşünülmesin?
Çarşamba ve cumartesi pazarlarımız kutlu olsun, diyelim mi…
                                                                --------------
 
Ne zaman böyle ciddi bir yazı yazsam, okuyucular hemen sorarlar, “Hani mizahi yazılar yazıyordun. Hiç gülemedik…” 
Bakın aklıma ne geldi: Bir ara bir moda çıkmıştı; televizyona çıkan ses sanatçıları ilgi çeksinler, diye yanlarında dansöz oynatırlardı. 
Biraz ona benzeyecek ama yazıya bir fıkra ekleyelim, sıkıntılardan gülmeye mecali kalanlar bari gülsün:
Bir İstanbullu bir Kayserili bir de Diyarbakırlı canciğer arkadaşmış. Bir gün otomobille gezerken kaza geçirmişler, üçü de ölmüş. Cenazeler defnedildikten üç bey gün sonra bir de bakmışlar İstanbullu ortalıkta dolaşıyor. Şaşırmışlar; “Yahu sen ölmedin mi, nasıl oluyor da burada oluyorsun?” İstanbullu şöyle bir gülümsemiş; “Sizini” demiş “Hiçbir şeyden haberiniz yok. Aşağı dünyada da rüşvet başlamış. Bastım parayı döndüm geldim.” Vatandaş bu kez daha çok şaşırmış, “Peki Kayserili ne oldu?”, İstanbullu bir kahkaha atmış, “Bırakın o tüccarı” demiş, “Ben gelirken üç kuruş için hâlâ pazarlık yapıyordu.”
Bunu da duyan vatandaş iyice şaşkınlaşmış, o şaşkınlıkla da üçüncü arkadaşı sormuş, “Peki Diyarbakırlı ne oldu?”
İstanbullu buna kahkahasını dindirdikten sonra, zorlukla yanıt verebilmiş: “O biraz zor döner”  
Meğer Diyarbakırlı “Benimkini devlet ödeyecek” diye tutturmuş, zebaniler de “Beyefendi sizin işiniz biraz uzayacak, seçimleri beklemek zorundayız” demişler.