Yaşanmış olayı mesleki büyüğümüz rahmetli Ahmet abi, (Avukat Ahmet Paytar) anlatmıştı: Bayındır’a ilk otomobilin geldiği günler; siz deyin seksen yıl önce ben diyeyim doksan. Hani o farları yanlarda, kornası avuçla bastırılarak öttürülen;  bugün müzelerde sergilenen otomobillerin ortalıkta yeni yeni dolanmaya başladığı günler.
Bayındır o zamanlar, çevrenin en büyük ilçelerinden. Meraklı varsılın (zenginin)  biri de gitmiş bu otomobillerden bir tane almış; başlamış Bayındır sokaklarında dolanmaya.
Bir gün de yurttaşın biri eşeğine yük sarmış, çilbirinden çeke çeke evine götürüyor; bizim varsıl da tam yanından geçerken kornaya basmaz mı? Eşeğin otomobilden kornadan haberi mi var, ürkmüş tabi. O hengamede semer bir yana savrulmuş yük bir yana.
Canı yanan, eşeğin sahibi arkadan kalayı basmış: 
-Anasını sattığımın Bayındır’ı Paris’i geçtin;  yaşanmaz gari burda!
                                                                 
Bayındır’ın bugünkü motorlu araç yoğunluğu, o zamanın Paris’ini geçmiştir kuşkusuz.
                                                                 
Yoldan, motorlu araçtan açılmışken, insanın aklına gelen geliyor:
Gecikilmiş de olsa, tren seferlerine uygun biçimde istasyon - merkez güzergahına dolmuş seferi konulması çok iyi oldu.
Bayındır’ı da tarihsel canlandırma girişimleri olumlu, ancak; tarihsel Bayındır’ı yeniden kazanmanın yolu, kenti çepeçevre kavrayacak bir çevre yolu. İstasyona konularak başlatılan kent içi ulaşım örneğini, çevre yolu ve ayrıca oluşturulacak birkaç kent içi ara yolla ilçe düzeyinde, kent içi ulaşımı denemek uygun olur sanırım.
                                                          
Bunlar önemli; birçok mahallede yolların döşeme taşları tarumar olmuş durumda, sözde taş döşenmiş ama yüz metrede üç kez çukura giriliyor.
Buralarda ivedi onarıma gereksinim var.
                                                          
Üçüncüsü de şu; bizim şu kaldırımları hangi ölçüye göre yaptılar bilen var mı? Sorun anakent ya da ilçe belediyesi sorunu değil. Birçok yerde yollar “Evreşe Yolları” gibi yaradılıştan! daracık ya, onu geçelim. Çarşı içinde; otopark olmadığından araçlar, ister istemez yolun sağına soluna ya da bir yanına diziliyor. Artık bunun çözümü yok.  
Peki, bu haldeyken karşılıklı iki aracın yan yana geçebileceği hiç düşünülmemiş mi? İnanın o bir dönüm kaldırım, sağdan soldan yirmişer yirmi beşer santim daraltılsa, iki araç çok rahat karşılıklı geçebilirdi. İnanmayan bir metre alsın ölçsün. Hem metre satanlar taş mı yiyecek!
                                                                  
Şimdi de yolsuz kaldırımsız bir bölümce:
Bu ara Kızılay binası ile postane arasına bina yapılacak şayiaları var; bence hiç uygun olmaz. Orası gah lunapark gah otopark olarak kullanılan, gelenin geçenin ayaktopu alanını görebildiği, iç açıcı görünümü olan bir yer. İnsanların ufkunu kapatmamak gerek ve oraya bir beton yığını dikmektense, hiçbir şey yapmamak daha yararlı olacaktır.
Keza yeni adliyemizin “Garaj”ın yerine yapılması ne denli doğrudur bilemiyorum. Hastanenin yayındaki el kadar yere yeni hastane yapılmasının ne denli sıkıntı yarattığını gördük, öyle değil mi? Hastanenin çevresini dolaşın iki tane araç park edecek yer bulabilirseniz aşk olsun. Acil servisin önünden iki araç yan yana geçemiyor.
NOT: Hastanenin acil servisinin hemen karşısındaki otopark alanının, konut alanına çevrilip hatırlı bir kişiye hediye edilmesi olayını bir daha yazmayacağım; migren yapıyor.
Diyeceğim adliye binası yapacak koca memleket dururken, kırk türlü değerlendirme yolu olan garajın yerine adliye binası yapma kararını bir daha gözden geçirmek uygun olur diye düşünüyorum.
Gelecek hafta buluşmak dileğiyle…