Şimdi tam zamanı

Referanduma Doğru – 3
 
Referandum sürecinin geldiği noktada sırasıyla siyasi partilerin yaklaşımlarını ele almak, sürece nasıl bakmaları gerektiğini ya da baktıklarını paylaşmak istiyorum. Bugün ilk olarak demokratlara sesleniyorum.
 
Cumhurbaşkanlığı sürecinde demokratların ne yazık ki statükoyla birlikte davranarak demokrat misyona ters düşen bir eylemle meclisin meşruiyetine gölge düşürmesi yıllarca darbelerle perçinlenmiş demokrasi kahramanlığı etiketimizi bir anda bizlerden söktü aldı.
 
“Büyüklerimiz tabanına ihanet etti” diye düşünmekten çoğu zaman da kendimi alamadım. Demokrat misyona gönül vermiş milyonlar bu statükocu anti demokrat uygulamanın ardından tıpkı ihtilallerin ardından yaptığı gibi “mazluma” yani AK Parti’ye oyları ile destek, anti demokrat lider ve uygulamalara da tokat gibi cevap verdi. Oylama öncesi barajın üzerinde olan ANAP – DP birleşimi boykotun ardından dibe gömüldü; %32 oranında oy potansiyeli olan AK Parti hükümetinin oyları internet sitelerinde bir anda %48 oranlarına fırladı. Sadece bir saat içerisinde gelen bu tepkiler ülke insanının ne denli demokrat ruh taşıdığını ve her ne şartla olursa olsun seçilmişlere saygı duyduğunu göstermiştir. Bunun anlık tepki olduğunu iddia edenler de ne yazık ki gerçekliğini seçim sandığında gördüler.
 
Şimdi demokrat camiada söz sahibi olan iki insan var. Birisi sözü gasp eden Hüsamettin Cindoruk, diğeri ise sözün gerçek sahibi Süleyman Soylu. Birisi sadece genel başkan, diğeri ise LİDER. Birisi kıyafetindeki postal lekelerini görmezden gelerek hala daha “hukukçuyum” diyerekten yıllarca eleştirdiği anti demokratik anayasanın sivilleştirilme sürecine toptan karşı çıkıyor, diğeri ise platformlarda gerçek bir demokrat sıfatı ile göğsünü gere gere “Türkiye’nin ayağını bu ayakkabı sıkmaktadır. Vesayet sistemi kalkmalıdır. Türkiye yepyeni bir anayasaya kavuşmalıdır” diyor.
 
İşte demokratlık budur. Türkiye’nin sorunları siyasallaştırılmakla çözülemez. Gerçek çözüm tıpkı SOYLU bir liderin ifade ettiği gibi tüm kurumlardaki vesayet sisteminin kaldırılması, gerçek ve tam demokrat sivil anayasa ile tüm hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmasıyla mümkündür. Bu süreç elbette ki kısa ve kolay değildir. Seçimi kaybeden oda başkanlarının kendisine oy vermeyenlere ateş püskürdüğü, rakibi Allah bir dediğinde bile haşa “iki” diyebilecek kadar gözünü hırs bürüdüğü, kendisine oy vermeyeceğini öğrendiği bir üyeyi telefonla arayıp “Oy vermezsen dükkanını basarım, camlarını kırarım” dediği bir ülkede bu süreç gerçekten kolay değil. Çünkü bizim insanımız her zaman kendisine oy istemiş, yapacak olduklarına, misyonuna değil. Bizim yöneticilerimiz hep kendi yapsın istemiş, başkası yaparsa karizması, gücü, itibarı biter diye düşünmüş. Yıllarca yöneticilik yapmayı “halka hizmet, hakka hizmettir” temelinden çıkaranların elbette karizmadan başka bir şey düşünmesi oldukça güç. Bu tıpkı namaz kıldıktan sonra tahsilatını müftüden yapmaya benzer.  İdareciler hizmetlerinin karşılığını iki şekilde alırlar. Birisi geçim teminatı olan maaşlarıdır, diğeri ise manevi kazançtır. Manevi kazanç da iki şekilde tahsil edilir; birincisi dünyada insanların kendilerine gösterdikleri ilgi ve alakadır, diğeri ise Allah katında verilecek olandır. Ne yazık ki bizim çoğu idarecimiz bu gidişle son kısımda tahsilat yapmayı beklerken borçlu çıkacaklar.
 
Bu süreçte demokratlara seslenmek istiyorum. Referandum süreci demokratlar açısından bir iade-i itibar sürecidir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde kaybettiğimiz demokrat kimliğimizi “sivil iradeye” destek çıkarak yeniden kazanma sürecidir. Demokratlar ülkeyi kalkındırma ve statükoya başkaldırarak demokratikleşme aşamasında maruz kaldıkları darbeleri hatırlamalı ve sivil anayasa yapabilme gayreti içerisinde çırpınanlara destek olmalıdır. Demokratlar komşusuna, arkadaşına yaşadığı “darbe” yıllarını, baskı ve zulümleri anlatmalı, sivil anayasanın ne için olduğunu ifade etmelidir. Demokratlar mevcut anayasanın içerisindeki daha yakın zamana kadar yürürlükte olan “düşünceyi suç sayan” maddeler nedeniyle sırf düşünmekten, düşüncesini ifade etmekten dolayı hapis yattığı günleri hatırlamalıdır. Demokratlar gerçek demokrat kimliğine yaraşır bir biçimde hareket etmeli bu referandum sürecinde yapılmak istenenleri yapanı değil sadece yapılmak isteneni düşünmelidir. Sözün özü AK Parti ve Tayyip Erdoğan isimlerinin üzerini kapatarak sürece bakmalı ve yapılmak istenen sivil demokratikleşme çabalarına sadece gönülden değil, fiilen de destek vermelidir.
 
Demokratların bu süreçte referanduma “evet” diyerek onurlarını kurtaracağından şüphe duymuyorum. Hem demokratların böyle bir silkinmeye ihtiyacı var hem de ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulmak için gerçek demokratlara ihtiyacı var. Demokratlar bu ülkenin bir gerçeğidir. Öyle usulden değil, esastan gerçeğidir. Şimdi bu gerçeklik içerisinde bir başka eyleme daha ihtiyaç var.
 
O ihtiyaç da Süleyman Soylu’nun yarım kalan beyaz yürüyüşüne devam etmesidir. Süleyman Soylu bu ülke siyasetinde kirlenmemiş, hiçbir çamurla lekelenemeyecek ve tüm siyasi liderlere alternatif tek liderdir. Süleyman Soylu hiç kimse ile pazarlık etmediği sadece demokrat misyonu anlatma çabasıyla yürüdüğü yolları beyaza boyayan ve koltuğu işgal edilmiş bir liderdir. Süleyman Soylu meydanlara inmeli, platformlarda anlattığı “vesayet ve demokrasi” söylemlerini halkına anlatmalıdır. Gençlerin bu gerçekleri kendileri gibi genç bir liderden dinleme zamanı gelmiştir. Bu süreç tarihi bir süreçtir. Süleyman Soylu’nun bu sürecin dışında kalabilmesi mümkün değildir.
 
Süleyman Soylu platformlarda referandum sürecine desteğinin gerekçelerini anlattığı gibi meydanlara çıkarak halkına da anlatmalı, demokratların karıştırılan kafalarını berraklaştıracak fikirlerini bizlerle paylaşmalıdır. Süleyman Soylu beyefendi eğer uygun görürlerse yıllarca demokratlara liderlik yapmış olan ilçemizin meydanlarında kendileriyle buluşmaktan şeref duyarız. Unutulmamalıdır ki bu davet siyasi değildir. Bu davet bir parti mitingi değildir. Bu davet askeri vesayetin defalarca karaladığı demokrasimizi ayağa kaldırma davetidir. Demokratların demokratikleşme çabalarına destek olarak kendi kimliklerine ve misyonlarına yakışır biçimde onurlarını kurtarma davetidir. Bugün açıkça görülüyor ki demokratların onurunu kurtarabilecek tek bir lider vardır. O da Süleyman Soylu’dur. Süleyman Soylu sürecin içerisine fiilen mitinglerle katılarak bu çabalara destek olmalı hem ülkeyi kurtarmalı hem de bu davranışıyla demokratikleşme çabalarını ortaya koyanlara hak ettikleri övgüyü vermelidir.
 
Demokratlar zedelenen imajlarını kurtarmak istiyorlarsa eğer;
Şimdi tam zamanıdır. Bu fırsat bir daha gelmez!
 
(Pazartesi – Süleyman Soylu süreci nasıl değerlendiriyor)
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }