Referanduma Doğru – 2
Referandum sürecini değerlendirmeye çalışacağım yazı dizimin ikinci bölümünde bugün yine birlikteyiz. Bugün de Anayasa nedir? Anayasayı kimler yapar? Ve Anayasa’da neler hedeflenir onlar üzerinde durmak istiyor ve sonraki yazılarım için yaşanan sürece kademe kademe bağlamak istiyorum.
Pazartesi günü yayınlanan yazımda herkesi sağduyulu olmaya, parti rozetlerini bırakarak, AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan isimlerini hiç düşünmeden süreci yalın halleri ile değerlendirmeye davet etmiştim. Görünüşe göre bu davetim birçok kesimden olumlu yanıt buldu. Bununla birlikte çok kesimden insanlar davete icabet etmeye niyetli TARAFSIZ olma gayreti içerisinde olsalar da kesinlikle PARTİ KİMLİKLERİ’Nİ bırakmalılar. Anayasa sürecini değerlendirirken hala daha BUNLAR BÖYLE yapıyor diyerekten yaklaşımlar bizi hiçbir yere götürmez.
Maalesef ülkemizde insanlar iktidar icraatlarını değerlendirirken sırf hükümet yaptığı için hala daha icraatları küçümsemekte, benim gibi sadece süreci ele almak isteyen insanları da iktidar yanlısı, şakşakçısı sıfatıyla yaftalamak istemektedirler. Öncelikle birçok kesim Anayasa’nın hazırlanma sürecine karşı çıkıyor. Ancak ben Anayasayı yapanların sivil anayasa yapmaları hususunda herhangi bir zorlamaya tabi tutulduklarını görmedim. Bir kesim de Anayasa’nın kapalı kapılar ardında yapıldığını ısrarla beyan ediyor. Öyle olduğunu kabul etsek bile, sonuçta Anayasanın değişecek olan maddeleri ortada değil mi? Yani şöyle mi yapılması lazım? Ülkenin en büyük meydanlarına insanları toplayalım, herkes fikrini söylesin, ortak bir Anayasa yapalım. Yani bu mudur? Böyle mi yapılmalı? Ya da AK Parti’li Millet Vekilleri anlamıyor, MHP’liler mi yapsın ya da ne bileyim CHP’liler mi? Ben burada kimseyi itham etmiyorum. Ancak yasa yapım sürecinde “DEĞİŞTİRTMEYİZ, ONA DOKUNMA, BUNU ELLEMEEE” diye yırtınan siyasetçiler tamamen siyasi davranmışlardır. Evet, elbette ki Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden temel değerlerin teminat altına alındığı Anayasa hükümlerinin değiştirilmesi toplumsal açıdan pek mümkün değildir. Ama unutulmamalıdır ki toplumda bir suçu isteyenlerin oranı %70’lere ulaşmışsa o hüküm geçerliğini yitirmiş, suç olmaktan çıkmış demektir. Buradan “her şey değişsin” sonucuna varmak isteyenleri hemen uyarmak isterim, öyle bir niyetim asla yok.
Ben herkesin cumhuriyetten önce olduğu gibi bugün de barış içerisinde yaşadığı, yok yere kan dökülmediği bir ülke hayali içerisinde yaşamaktayım. Bugün apartman hayatını bile düzenleyen yasalar ihtiyaçlara göre yenilenirken bizim ASKERİ ŞARTLAR altında yapılmış anayasalarımızın bazı hükümlerinin değiştirilmesi gerektiğini hala tartışıyor olmamız bile bireysel demokratikleşme sürecini tamamlayamadığımızın bariz bir göstergesidir. Her ne olursa olsun anayasadan ASKERİ DARBE ve BASKI döneminin hükümlerini içeren maddeler çıkarılmalıdır. Her ne şekilde olursa olsun yapılacak olan yeni anayasada ülkede yaşayan bütün kesimleri kucaklayacak, herkes tarafından benimsenecek, ayrımcılıkları kaldıracak, birey hak ve özgürlüklerini baş tacı yapacak, gerçekçi ve adil bir şekilde günümüzün dünyasına ve hatta geleceğe ışık tutacak maddeler yer almalıdır.
Anayasa değişikliklerine bu ölçüden bakmak bir insanlık görevidir. Süreci baltalamaya çalışan siyasiler bu konudaki gayretlerini SİVİL ANAYASA için harcamış olsalardı emin olun bugünkünden daha faydalı anayasa değişiklikleri de pekala yapılabilirdi. Ancak her adımı “BİZ YAPIYORSAK DOĞRU, KARŞIDAKİ YAPIYORSA YANLIŞ” zihniyetinde değerlendirmek bizi hiçbir yere götürmeyecektir. Daha da doğrusu sürecin ahengini bozacaktır.
Tıpkı ilköğretim okullarında dağıtılan ücretsiz ders kitaplarının dağıtılmasına bile karşı çıkılması gibi. Benim partim olan Demokrat Parti zamanında bile verilemeyen bu hizmet yüzünden biz veliler kırtasiye kapılarında süründüğümüz üç kuruşluk kitaplara okul müdürünün odasına klima takılacak diyerekten onlarca lira ödediğimizi ne çabuk unuttuk. Sırf içerisinde bazı genel kabul görmeyen değerler var diyerekten uygulamayı tümden yanlış saymak insanlığa ve ahlaka yakışır mı? Gelin, siz de önerilerinizi hazırlayın, bağırıp çağırmadan, art niyet taşımadan, ortamı germeden “BU BÖYLE OLSA, DAHA İYİ OLMAZ MI” tartışmasına girelim. İnsan olana yakışan budur. Bu ülkenin insanı olmadan her olumlu adımı desteklemek, eksiklik ve yanlışlıklarını ise medeni bir biçimde öneri olarak sunmaktır. Bu adımları atarsınız, uygulama sürecini de “VERYANSIN” etmeden seçmeninize anlatırsınız. Dersiniz ki “atılan adımı doğru buluyor ve destekliyoruz. Ancak içerisinde şu şu öğelerin toplumsal barışa zarar vereceği endişesi taşımaktayız. Bu şekilde olursa daha doğru olacağı inancındayız”. Böyle anlatın canımı vereyim.
Ama bu ülkenin insanına artık AHKAM KESMEYİN. Her konuda doğruya doğru yanlışa yanlış deme zamanı gelmiştir. Yıllarca bu ülkeden beyin göçü yaşandı ise bunun sebebi AYDIN dendiğinde aklımıza ilim insanları değil İL gelmesindendir. Bu kısır siyasi kavgalardandır. Eğer bazı siyasi partilerimiz bu kısır çekişmeler içerisindeki bağrışmalarını halkımızı adam yerine koyup adam gibi anlatsalardı iktidar yüzü görebilirlerdi.
Cuma günü devam etmek dileğimle.
Her şey güçlü Türkiye için.