DANIŞTAY OLAYI

Cumartesi yapılan, Danıştay'ın 146'ncı kuruluş yıldönümü vesilesiyle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Genelkurmay Başkanı ve hemen hemen tüm siyaset adamları ile yargı camiasının üst düzey temsilcileri orada idiler.
Son konuşmacı Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu idi. Kendisi CHP geleneğinden gelen, İsmet İnönü'nün A kadrosundan Turhan Feyzioğlu'nun torunun oğludur. Ulusalcı, solcu bir çizgiye mensubiyetiyle ve siyasi ihtirası ile tanınır. 
Konuşmasını dinledim. Siyasete meraklı okuyucularım iyi bilirler, uzun yıllardır gerek Anayasa Mahkemesi, Danıştay ile Yargıtay'ın kuruluş yıldönümlerinde, gerek adli yılın açılışındaki törenlerde hemen hemen tüm konuşmacılar, karşılarında tam kadro buldukları siyaset adamlarını döverler. Bu durum cumartesiye kadar hep böyle cereyan etmiştir. Ben, Allah uzun ömür versin, mensubu olduğum Adalet Partisi (sonra Doğruyol) Genel Başkanı Süleyman Demirel'in böyle toplantılar sonrası, yüzünün alı al, moru mor olduğunu görür kahrolurdum. Seçilmişlere yapılan bu bir nevi zulüm sonrası. Helen bir önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in siyasilere davranışları dün gibi hatırımda.
Önce Feyzioğlu'nu ele alalım. Kendisine konuşma süresi olarak 20 dakika ayrıldığını, Danıştay Başkanı akşam yapılan resepsiyonda açıkladı. Barolar Birliği Başkanı'nın yaptığı o kuruma, ev sahibi konumundaki Danıştay Başkanı dâhil tüm Danıştay camiasına ve salondaki yüzlerce dinleyiciye saygısızlıktır. Ertesi günü gazeteler üslûbunun yumuşak olduğunu yazdılar, sert olsa ne yazardı, zira Cumhurbaşkanı da orada idi.
Feyzioğlu'nun diğer tenkitlerini geçip, seçmene selâm kabilinden, Van Depremi sonrası, konteynerlerde yaşamak zorunda kalan, deprem öncesi kiracı konumundaki 67 ailenin neden ev sahibi yapılmadığı şikâyetiydi. Beyefendi nisan ayının sonlarında Van'a gitmiş. Oradan aklında kalanları, lüzumsuz onlarca konuda olduğu gibi konuşmasının sonuna ekledi. Başbakan burada patladı. Kiracıların bir kısmının ev sahibi yapıldığını, geri kalanların TOKİ marifetiyle yapılan evlerden sahip olabileceklerini söyledi. Bu da gayet normal bir şey. Maliye Bakanı'nın açıklamasından öğreniyoruz ki; Van'a  yapılan yatırım ve yardım 5 Milyar TL'nin üstündedir. Feyzioğlu'nun yaptığı millete ve milletin temsilcilerine yön ve ayar verme gibi vesayet düzeninden kalma bir harekettir ve ayıptır.
Bu arada benim de yaşadığım 17 Ağustos 1999 Gölcük (Kocaeli) depremi sonrası yıllarca gördüğüm şu idi: Önce bütün depremzedeler çadırlara (yaz) sonra da konteyner ve prefabrik evlere yerleştirildiler. Evler yapılıncaya dek bu böyle devam etti. Evlerin yapımı yıllar sürdü. Hâlbuki Van'da çok kısa sürede ev sahibi oldular. Deprem öncesi kiracı konumundakiler de Göcük'te uzun yıllar bu konteyner ve prefabrik evlerde yaşadılar. Çok iyi hatırlıyorum, Kocaeli Üniversitesi'nin pek çok Fakülte ve Yüksek Okulu, prefabrik yapılarda işlevlerini sürdürdüler.
Saygıdeğer okurlarım lütfen biraz sabredin Başbakan'a birazdan geleceğim.
Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar. CHP'nin ise ne yapacağı belli olmaz. Bakarsınız Metin Feyzioğlu'nu parlatıp Cumhurbaşkanı adayı yaparlar. Eh. Erdoğan'la ikinci tura kalırsa, neye ihtiyacı olacak? Kürt oylarına. Van zaten kürtlerin kalesi. Yukarıda seçmene selâm sözünü ondan ettim.
Hatırlarsanız; Ahmet Necdet Sezer de böyle bir konuşma ile meşhur olmuş, kendini Çankaya'da Cumhurbaşkanı bulmuştu.
Aslında bu tür toplantılarda; ülkenin hukuk düzenindeki aksaklıklar, hâkim ve savcıların özlük durumları varsa mağduriyetleri dile getirilmelidir. Hâkim ve savcılar ancak böyle bir ortamda sıkıntılarını, taleplerini dile getirebilirler. Barolar Birliği Başkanı isterse yıl 365 gün ekranlara çıkabilir.
Başbakan'a gelirsek…
Kendisi eski futbolcu ya, böyle verilen bir pası gol yapmada ne kadar mahir olduğunu, hele mağduriyet söz konusu olunca, nasıl üste çıktığını, böyle durumları nasıl lehine çevirdiğini artık öğrendik. Cumartesi günü, tamamen kurgu olduğuna inandığım fevri bir çıkışla, bir dostumun dediği gibi Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy oranını 2 puan arttırdı. Zira konuşmacı sözünü bağlıyordu ki; Başbakan'ın bağırıp çağırması başladı. Bu hareket, her ne kadar siyasi hareketten yol arkadaşı olsa da, Bin yıllık Türk Devletinin ve Ordusunun başını temsil eden Cumhurbaşkanı'na nezaketsizlik olmuştur. Söz alıp, belki teamüllere aykırı ama yapmadığı şey değil çıkıp, cevap verebilirdi, oturduğu yerden bunu kurguladığına eminim. Gerçi sinirleri 17 Aralık sonrası çok yıprandı. Patlamasında, geçenlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın konuşmasına cevap verememenin ezikliği ile son zamanlardaki rüşvet, yolsuzluk gibi iddialar sonucu, ruh halinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Devlet açısından hoş olmadı. Lâkin bunu uzun zaman lehine kullanacağı aşikâr.
Saygılarımla. 
{ "vars": { "account": "G-Z2YJHG8WBW" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }