Ülkemizin önemli ailelerinden Vehbi Koç’ un kızı 1941 doğumlu. Rahmi Koç, Semahat Arsel, Sevgi Gönül ile dört kardeşler. Sizlere bu yazımda dramatik hayatının yanı sıra,  bir insan gönlünün yüceliğinin örneği bir hanımefendiyi anlatacağım.

    Suna Kıraç, Koç Holding Başkan Vekili. Arnavutköy Amerikan Kız Kolejini (Robert Kollej) ardından da Boğaziçi Üniversitesi Bankacılık ve Finansman Bölümünü bitirdi. 1998 yılında anılarını yazmaya karar veren Suna Kıraç, kitabı eşi İnan Kıraç tarafından notları derlenerek gazeteci-yazar Rıdvan Akar editörlüğünde kitaplaştırılarak yayınlandı. Suna Kıraç kitabında; hayatını, evliliğini, kızını evlât edinmesini ve çalışma hayatını anlatıyor. Kitap Migros’da ve D&R da satılıyor (pahalı değil, kitabın geliri Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bağışlanmış, vakfın kurusu Suna Kıraç)

    Kitabın adı  “ Ömrümden Uzun İdeallerim Var”, yayına hazırlayan Rıdvan Akar yazdığı önsözde bakın neler diyor:

Suna Kıraç 16 yıldır (2000 yılından beri) sadece gözleriyle konuşuyor. Yakalandığı o mel’un hastalık nedeniyle vücudunu hareket ettiremiyor, yürüyemiyor, konuşamıyor, başını bile hareket ettiremiyor. Buna karşılık pırıl pırıl beyni ile hayallerini gerçekleştirmek için düşünüyor, proje üretiyor. Bu kitap, Suna Kıraç’ın insanüstü direnişini anlatıyor. Pes etmeyen, hastalığına yenik düşmeyen, yaşamı seçen bir annenin, eşin ve iş kadının hayatı. Ön söz bu kadar. Yalnız benim de kitaptan ilâve edeceğim hususlar var.

    Suna Kıraç, tam 16 yıldır hayatla bağını sadece gözleriyle kuruyor. Gözleriyle konuşuyor. Konuşmak ya da bir mesaj iletmek istediğinde tam karşısına koyu renklerle yazılmış 29 harften oluşan alfabe konuluyor. Hemşireler tek tek harfleri gösteriyor, Suna Kıraç kirpiklerini kırpıştırdığında ilgili harf yazılıyor. Kelimeler tek tek bulunarak cümle oluşturuluyor.

Suna ve İnan Kıraç çifti evliliklerinin 15 nci yılında çocuk sahibi olamayınca; adını “İpek”  koyacakları bir bebeği evlât edinme kararı alıyorlar. Suna Kıraç o günleri kitabında şöyle anlatıyor: “İkiz kızlarım olsun istiyordum. Ancak üç yıl geçti, bir pazartesi günü eşim İnan heyecanla geldi. İkiz bulamamışlar ama tam bizim istediğimiz bir kız çocuğu varmış, gidip görmemizi istiyorlar” dedi.

Hastaneye gittiğimizde yavrum İpek oradaydı ve henüz dört aylıktı. İş dünyasının bize kazandırdığı tedbirlilikle İnan Bey; “Bize bir gün verin muayene ettirelim.” dedi. O gün bize doktor, bu gün bile unutamadığım çok özlü bir söz söyledi; “ Diyelim ki, bu çocuk sakat çıktı, artık onu bırakamazsınız” dedi. Eve döndüğümüzde karmakarışık duygular içindeydik. Doktorun söylediklerini o gece daha iyi anladık, İpek’ten vazgeçemezdik, hastaneye gittik ve yavrumuzu bağrımıza bastık.”


    Vehbi Koç’un vefatı sonrasında iş yükü iyice artan Suna Kıraç, hastalığının ilk belirtilerini 55 yaşında yaşamaya başlamış. 1996 da sesinin kısılmaya başlaması, 1997 de ellerindeki uyuşma, 1998 de dilinin peltekleşmeye başlaması bu hastalığın işaretleriydi. Kitapta “Bir Direniş Öyküsü” adlı bölümde, Suna Kıraç’ın hastalığının meydana çıkışı  şöyle anlatılıyor: 1998’de İnan Kıraç ABD. de mide ameliyatı olacaktı. Suna Kıraç’ın da muayene olmasına karar verildi. İnan Kıraç, ameliyatlı olduğu için tahlillerini Suna Hanım kendisi yaptırdı. Biyopsi sonucunda, doktorlar Suna Hanımla görüşmek istiyorlar. Houston Methodist Hosbital Neurology Bölümü’nün başındaki Prof. Dr. Y. Harati; ne yazık ki, hastalığınız ALS !. Kötü bir hastalık ve ilâcı yok. Hastalığın sebebini de bilmiyoruz diyor. Kıraç Ailesi hayatlarının en büyük şokunu böylece yaşamış oluyor. ALS. Merkezi Sinir Sisteminde ve Beyin sapı adı verilen bölgede motor hücrelerin (nöronlar) kaybı sebebiyle ortaya çıkıyor. Hücre kaybı, kaslarda güçsüzlüğe ve erimeye yol açıyor. Kaslardaki zayıflık ellerde ve bacaklarda, ağız yutak bölgesinde, ya da dilde başlayabiliyor, süratle ilerliyor. İleri safhada nefes zorlukları yaşanıyor. Allah’ın işi; hastanın zihinsel fonksiyonları ve belleği hiç bozulmuyor.

“Anneme kötü şeyler oluyor!” Bir gece sabaha karşı İnan Kıraç bu seslenişle uyanıyor. Suna Hanım’ın nefes almakta zorlanması üzerine kızları İpek böyle sesleniyor. Çocuk henüz 13 yaşında ve korkmuş. Suna Kıraç Hastaneye götürülmek üzere sedyeye konulduğunda şöyle bir evine bakıyor. Bu bakış üzerine İnan Bey, eşinin ağladığını ve son kez evine baktığını anlatıyor, Allahaısmarladık evim, demek olduğunu söylüyor. Suna Hanım çok fenalaştığı bir gün, Doktorları kendisini makineye bağlamak istiyorlar. Buna başından beri karşı çıkan Suna Hanım’a 13 yaşındaki İpek şöyle diyor: “Anne! Ben daha çok gencim ve benim sana ihtiyacım var! Beni evlât olarak aldığında, anne olmaya karar verdin. Bu sorumluluğun, bana karşı görevlerin daha bitmedi. Beni Üniversite okutacak ve evlendireceksin. Anne, sana ihtiyacım var!”


İNAN KIRAÇ’ın GALATASARAY BAŞKALIĞINA ADAYLIK HİKÂYESİ..

Suna Kıraç, eşi İnan Kıraç’ın GS. Kulübü’ne başkan olmak istemesine karşı çıkışını kitabın 74. Sayfasında şöyle anlatıyor. Eski GS. Başkanlarından Selâhattin Beyazıt, ben listeyi hazırlayacağım, sen başkan olacaksın, değişik bir adamsın, GS. a faydalı olacağına inanıyorum. Ben de yönetim kurulunda olacağım diyor. Bunun üzerine Suna Hanım; Maç kazanacaksınız herkes pohpohlayacak, kaybettiğiniz takdirde herkes Koç Ailesine sövecek. Seni boşarım diyor. Bunun üzerine İnan Bey vaz geçiyor GS. Başkanlığından. Kitapta kızları İpek ile rahmetli Vehbi Koç’un mezarının açılıp cesedinin çalınması, imam nikâhı yapmaları ve daha pek çok konu işlenmiş Koç Ailesi hakkında.

    Benim de aklıma bir soru takıldı, saygıdeğer okurlarım. Bu günlerde Fenerbahçe Spor Kulübü’ne Başkanlık için yanıp tutuşan yeğen Ali Koç acaba halası ile niye ayni fikirde değil, merak bu ya?

Saygılarımla.