Son yıllarda özellikle siyasilerin dillerinden düşürmedikleri bir moda sık sık gündeme muhtelif vesilelerle getiriliyor. Osmanlıcılık adeta bir moda, bir trend.
Peki, bizler Osmanlıyı, ecdadı ne derece biliyoruz ? Okuduğumuz veya okumadığımız kitaplardan öğrendiğimiz ne ? “Osmanlı hanedanı, özellikle de son padişahlar üzerine bu güne kadar yapılan yayınlar, iki amaca dayanıyordu: Ya methederek göklere çıkarmak, yahut ağır şekilde eleştirmek.”
Bütün bunların cevabını değerli tarihçi; Murat Bardakçı’nın  “Son Osmanlılar” kitabından bir bölümü siz değerli okurlarım için sütunlarıma alıyorum.
“ Kadın, erkek ve çocuk tam 155 kişiydiler. Osmanlı Hanedanının tamamı, bu 155 kişiydi…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart 1924 te kabul ettiği 431 sayılı kanun uyarınca Türkiye dışına çıkartıldılar.
Şehzadelere 24 ile 72 saat, kadınlara bir hafta ile on gün arasında, önem sıralarına göre değişen süreler tanınmıştı. Sadece padişah eşleri olan kadınefendilerden ve hanımsultan-sultanzade çocuklarından, isteyenlerin Türkiye’de kalmasına izin verildi
 İkişer bin İngiliz lirasıyla sürgüne gönderilen hanedan mensuplarının Türk vatandaşlıkları ellerinden alındı, adlarına “sadece çıkışa mahsus” olan bir yıllık pasaport düzenlendi. Türkiye’ye girmeleri, Türkiye’den transit geçmeleri ve Türk topraklarında taşınmaz mal edinmeleri yasaklandı, mal varlıklarının da tasfiye edilmesi kararlaştırıldı.
 Sürgün, hanedanın kadın mensupları için 28, erkekleri için 50 yıl sürdü. Kadınlara Demokrat Parti iktidarının, Adnan Menderes Hükümeti döneminde 16 Haziran 1952 de çıkartılan bir kanunla hakları iade edildi, erkekler ise bu haklara ancak 1974’deki Bülent Ecevit Başbakanlığındaki CHP-MSP iktidarında çıkarılan Genel Af Yasasıyla kavuşabildiler. Padişah torunlarının bir kısmı Türkiye’ye döndü, bir kısmı ise kurulu düzenlerini maddi nedenlerle bozamayarak, önceden yerleştikleri ülkelerde kaldılar.
Osmanlıların sürgün dönemi, son derece maceralı geçti. Çoğu hayatını çok zor şartlar altında sürdürdü. İkişerbin İngiliz lirası kısa zamanda tükenmişti, ellerinde sadece şahsi eşyaları vardı ve servet sayılabilecek gayrimenkullerini geride, vatanda bırakmışlardı. Hayatlarını çalışarak kazanmaya mecburlar.
Gurbet yıllarını sıkıntı çekmeden geçiren hanedan üyelerinin sayısı oldukça azdı ve bunlar genellikle hayatlarını yabancı ülkelerin hanedan mensuplarıyla birleştiren kadınlardı. Kadın olsun, erkek olsun, Osmanlı Ailesinin hemen her üyesinin sürgün anıları, ayrı bir kitap teşkil edebilecek olaylarla doludur.
 Osmanlılar Ortadoğu’ya ve Avrupa’nın bir bölümüne, yüzlerce yıl hükmetmiş bir ailenin fertleri olmalarına rağmen, her şeyden önce etten-kemikten yaratılan bir insandılar. Onlarda da her ailede olduğu gibi geçimsizlikler, anlaşmazlıklar yaşanmış, onlar da sevmiş, aşık olmuş, nefret etmiş, mutluluğa ermiş veya hayal kırıklığıyla karşılaşmış kişilerdi ve bu yönleriyle incelenmemişlerdi. Kitapta bunu sergilemeye çalıştık. Osmanoğulları kalabalık bir aile olduğundan, hanedan üyelerinin ancak birkaçının hayatından kesitler verebildik. Ayrıca, hanedanın hukuk ve miras serüveninden bazı görüntüler aktardık. Kitabın sonunda yer alan ve ilk kez yayınlanan belgeler, sürgündeki geniş bir ailenin, maddi imkân bulabilmek için bu güne kadar kesintisiz sürdürdüğü mücadeleyi yansıtırken , bir yerde de Osmanlıların tarih sahnesinden çekilmelerinden sonraki tarihini gözler önüne sermektedir sanıyoruz.”
Yazar Murat Bardakçı, kitabında hazırlanmasında; Osmanlı Ailesi Üyelerinin bazılarından büyük anlayış ve yardım gördüğünü belirterek Bugüne kadar suskun kalan hanedan hayatlarını anlattılar, mensupları-birkaçı dışında- sorularımız cevapladılar. Aile arşivlerinden yararlanmamızı sağladılar. Yardımı dokunan tüm şehzade, sultan, hanımsultan ve sultanzadelere teşekkür etmek zevkli bir görevdir.