Merhaba sevgili okuyucularım,

Birçoğunuzda olduğu gibi, tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın intiharı beni de derinden sarstı. ‘Gencecik bir insanı, kendi hayatından vazgeçmeye götürecek neler olabilir?’ diye düşündüğünüzden eminim. Ekonomik zorluklar, kronik hastalıklar, depresyon, yalnızlık, baskı vb. Bunların biri ya da birkaçı bir intihara sebep olabilecekken ve sebepler kişiden kişiye değişebilecekken, ben bugün sizlere aile baskısı ile çocuğun meslek seçimini ve bunun mutlulukla ilgisini anlatmaya çalışacağım.

Ta küçüklükten bu yana bize, ailemizin hayal ve istekleri dayatılmaya başlanır, bizlerin fikri sorulmadan…

‘Benim kızım büyüyünce doktor olacak, bana bakacak!’

‘Benim oğlum büyüyünce büyük adam olacak!’

‘Benim çocuğum kendini kurtaracak, mühendis olacak!’

Eminim ki tanıdık gelmiştir bu cümleler, bu iyi niyetli(!) istekler, hayaller… Çocuğun istekleri, hayalleri, yetenekleri ve yapabilirliği hesaba katılmadan, daha ilkokul sıralarında dayatılır bu istekler. Çocuğun yaşadığı baskı, yapıp yapamadığı ya da yapamayacağı, yetenekleri, ilgileri hep göz ardı edilir. Matematiği kötüyse, en tembel, en berbat öğrenci o olur, hem ailenin hem de öğretmenin gözünde. Notaları sevmesi, karakalemle bir şeyler çizmesi, edebiyata, tiyatroya olan ilgisi göz ardı edilir. Çocuğun yapamadığı, tıkandığı noktada yaşadığı ‘yetersizlik ve değersizlik’ hissi görülmez bile. Çocuk, komşunun oğluyla-kızıyla karşılaştırılır ve aynı çocuk sürekli olarak ‘Ders çalışmaktan’ ya da ‘Çalış’ diye uyarılmaktan bıkmıştır.

Çocuğun, ailenin istekleri ve kendi yapabilirliği arasında sıkışması sonrasında ise bizlerin kapıları çalınır. ‘Çocuğumun her şeyi var ama mutsuz; bu çocuğun bir dediğini iki etmiyoruz ama içine kapanık, bizimle iletişim kurmuyor, çocuğum çok zeki ama hiç ders çalışmıyor.’ Çokça duyduğumuz cümleler bunlar. Çocukla baş başa kalıp onun dünyasına giriş yaptığımızda, onun ruhuna dokunduğumuzda, mutsuzluklarının temelinde ailesinin dayatılan isteklerini görüyoruz, çocuğu hiçe sayarak. Oysaki

· Her çocuk kendi beceri ve yetenekleri ile özeldir ve onları ‘diğerleri’ (akran gruplarıyla) karşılaştırmak, var olan beceri ve yeteneklerini de köreltir. NOKTA!

· Her çocuk kendi beceri ve yetenekleri ile özeldir ve onları ‘diğerleri’ (akran gruplarıyla) karşılaştırmak, ona yetersizlik hissi verir, değersizleştirir. NOKTA!

· Her çocuk kendi beceri ve yetenekleri ile özeldir ve onları ‘diğerleri’ (akran gruplarıyla) ile karşılaştırmak yerine var olan yetenekleri üzerine düşünün, o yeteneği parlatın, geliştirin. NOKTA!

· Her çocuk matematikte, fen bilimlerinde, yabancı dilde iyi olmak zorunda değildir. Akademik olarak iyi olamayan çocuklar da ‘yetersiz’ değildir. NOKTA!

İnanın Norveç’te, Norveçli aileler olması gerekenlere (!) değil (ha bu arada olması gereken nedir?), var olana odaklanıyor. Çocuğum nasıl mutluysa, neye yeteneği ve ilgisi varsa o alanda ilerlesin deniliyor. Fabrika sahibinin oğlunun bir çağrı merkezinde çalışması, bir doktorun kızının garson olması ne aileleri ne de toplumu rahatsız ediyor. İşte o yüzden mutlu bir toplum! Toplumda herkesin doktor, mühendis, avukat, öğretmen olmayacağının, olamayacağının farkındalar ve çocuklarına istedikleri alanda hareket etme özgürlüğü tanıyorlar.

Lütfen çocuklarınızın yeteneklerinin farkına varın, o yeteneklerin üzerine gidin, o yetenekleri geliştirin. Emin olun, o zaman çocuklarınızla olan çatışmalarınız azalacak, işte o zaman sizin ve çocuğunuzun ruh sağlığı korunacak. Gencecik çocuklar intihar etmeyecek, çocuklar istemedikleri bölümlerde diz çürütmeyecek. Unutmayın ki önemli olan çocuklarınızın mutluluğu! Hangi mesleği yaparsa yapsınlar, önemli olan, onların kendilerine, çevrelerine ve vatanına hayrı! Para bir şekilde kazanılır peki mutluluk parayla satın alınır mı

Sevgilerimle,

Uzman klinik psikolog Özge Özdemir Köz

İletişim: [email protected]

www.kozterapi.no