Hayatını zehir edenlerin çoğu kaostan beslenen, içleri mutsuz, sevgisiz ve de bencil insanlardır. Oysa hayatı anlamaya çalışıp ve başlarına geleni kabullenmeyi öğrenebilseler her şey daha kolay olurdu.

Böyle insanlarla yaşamak da zordur anlaşmak da… Varsayalım böyle biriyle işte ya da evde birlikte olmaya başladınız, söylediğiniz her şeyi beş yaşındaki çocuğa anlatır gibi anlatmak zorundasınız. Kİ bu da emin olun sizi çok yorar. Neden mi beş yaşındaki çocuğa; çünkü anlattığınız her şeyi önce kötü anlamda algılar ve siz bu sözün nasıl buralara kadar geldiğine şaşar kalırsınız.

İnsanlar iş ya da aşk birlikteliklerinde en çok bunlardan yorulurlar işte. Sürekli kendini karşısındakine anlatma gereği hissederler. Sözleri tavırları, neden öyle konuştukları, aslında ne anlatmak istedikleri…falan filan işte, yani anlayacağınız olabildiğinde sıkıcı ve gereksiz bana göre bir davranış şeklidir.

Mesela, nerede kaldın seni çok merak ettim dersiniz, onda bu kendisini kontrol etmeye çalıştığınız duygusunu yaratır. Oysa siz gerçekten onu merak etmişsinizdir.  Telefon açar yemeğe bekliyorum dersiniz, yemek bahanesiyle beni kontrol ediyor sanır.  İşyerinden rapor istenir, bana güvenmiyorlar mı der. Yani siz neyi nasıl söylerseniz söyleyin o nasıl algılarsa o kadarsınızdır. O yüzden ya bu tiplerle uğraşmayacaksınız. Ya da ömrünüzün bir bölümünü ona adar yıllar geçince ve bir gün sizin anlaşılmaya ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüzde aynı anlayışı göremediğinizde asıl gerçekle yüzleşmiş olursunuz.

Her şey algı ancak kötü niyet besleyen, mutsuzluktan beslenen sizin enerjinizi aşağıya çeken insanlardan uzak durun. Sizi eleştirenlerden, bardağın boş tarafını görenlerden medet ummayın bile. Unutmayın ki o insanların kendine hayrı olsa zaten bu bir şekilde belli oluyor. Sadece yanınızdaki yol arkadaşlarınızın ruhunun neyle beslendiğine iyi bakın. Sizin enerjinizle mi yoksa ortaya koyduğu güzel enerji birlikteliğiyle mi! İyi analiz ediniz. Ve kimseye acımadan insanları hayatınıza alınız.

Hayat kısa ve yaptığınız her şeyi anlatıyor olmak emin olun sizin ruhunuzun sonu olur. Bırakın kim ne düşünürse düşünsün, nasıl yaşıyorsa yaşasın, neye üzülüyorsa üzülsün, siz kendinizi ayakta tutun. Onlar sizi anlasınlar.

Aynı pencereden farklı fikirleriyle bakabilen insan sayısı tahmin edersiniz ki çok nadirdir ve olurda hayatınızda eleştirileri sizin hayrınıza, enerjisi ortak paydaya hizmet eden birileriyle karşılaşırsınız, bırakmayın onları. Çünkü onlardan “HİÇ” kadar var.

Birilerinin yaralarını sarmaya çalışarak kendinizde açtığınız yaranın büyüklüğünü yaş ilerleyince daha iyi anlarsınız.

Her şey geride kalmış olduğunda da pişmanlıklar ve keşkelerle yaşar gidersiniz. Kimse içinde değmez!

Bunu ne zaman atlatırsınız biliyor musunuz? Kendinizi sevdiğinizde ve yaşadıklarınızla, duygularınıza sahip çıktığınızda. Asıl gerçeklik bu işte, sonu ne olursa olsun suçlamak, pişmanlık değil kabullenip sahiplenmektir.

Umarım  niyeti ve algısı iyi insanlarla yaşlanırsınız…