Yeniçağ Gazetesi yazarlarından Ahmet TAKAN’ın 15.01.2014 tarihli yazısını aynen köşemde yayınlamak işin “ehemmiyeti” açısından kayda değer.

    Yorum sizlerin…

 

  Anayasa diyor ki;
  Görev ve yetkileri
MADDE 104 - Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:
a) Yasama ile ilgili olanlar:
Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış konuşmasını yapmak,
Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak,
Kanunları yayımlamak,
Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermek,
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,
Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün, tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek,
b) Yürütme alanına ilişkin olanlar:
Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek,
Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek,
Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak,
Yabancı devletlere Türk Devletinin temsilcilerini göndermek, Türkiye Cumhuriyetine gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul
etmek,
Milletlerarası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek,
Genelkurmay Başkanını atamak,
Millî Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırmak,
Millî Güvenlik Kuruluna Başkanlık etmek,
Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname
çıkarmak,
Kararnameleri imzalamak,
Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak,
Devlet Denetleme Kurulunun üyelerini ve Başkanını atamak,
Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak,
Yükseköğretim Kurulu üyelerini seçmek,
Üniversite rektörlerini
seçmek,
c) Yargı ile ilgili olanlar:
Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Askerî Yargıtay üyelerini, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini
seçmek.
Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri
kullanır.

***

   Bir zahmet, açın anayasayı okuyun. Daha fazlası var!..
   Bu kadar geniş yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanı;
   17 Aralık’tan bu yana rüşvet-yolsuzlukların paçalardan akan fotoğrafları ortada sergilenirken,
Ayakkabı kutularına doldurulan paralar ortada dururken,
   Baldız-bacanak rüşvet alışverişlerinin görüntüleri üç film arka arkaya mantığıyla tüm gösteri platformlarında izletilirken,
   Savcılar diğer savcılarla kapışıp, savcı ve hakimlerin bir bölümü polisin diğer bölümü ile kanlı bıçaklı olurken,
   Ne olduğu meçhul, silah dolusu TIR ve otobüsler her gün garip bir şekilde faş edilirken,
   Türkiye yabancı ajanların cirit attığı topraklar olurken,
   Fırsattan istifade terör örgütü, vatan topraklarında tam hakimiyeti tesis ederken,
   Tam manasıyla devlet krizi yaşanırken
   Cumhurun başı ne yapıyor?..
   Ancak bir ay sonra, zoraki bir şekilde sadece “HSYK krizine” el koyuyor..
Kemal Kılıçdaroğlu ile 45, Devlet Bahçeli ile 30, Selahattin Demirtaş ile 35, Recep Erdoğan ile 60 dakika görüşüyor.
   Cumhurun başı, uçan tekmelerin yumrukların günlerdir hakim olduğu, Meclis çatısı altında yaşanan krize el koyarken, devletin zirvesinde çözüm arayışlarına topu topu 170 dakika ayırabiliyor.
   Böylesine bir krizde, tüm liderleri bir masa etrafında toplaması gereken Cumhurun başı,(bundan da vazgeçtik) ilk başta Başbakan’ı çağırıp uzun uzun görüşmesi gerekirken önce muhalefet liderlerinden başlıyor kısa kısa “dostlar alışverişte görsün” görüşmelerine..
   Pazartesi sabahı kahvaltıda bir araya geldiğimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nun anlatacaklarını dinlediğimde “Köşk’teki görüşme en az 3 saat sürer” demiştim kendi kendime.
   Ne yaptı Cumhurun başı?
   Ateş topu “HSYK kanunu” ile sınırladı gündemi. Diğerlerini taca attı. Çünkü; önüne geldiğinde, kanunu onaylamasa; bağlı olduğu AKP ayağa kalkacak içerideki “operasyonun başlangıç noktası Abdullah Gül. Cemaatle birlikte hareket ediyor” homurtuları ayyuka çıkacaktı. Her zamanki gibi noterlik yapıp onaylasa bu sefer muhalefet topa tutacaktı.
Ne yaptı Cumhurun
başı?
   Tavsiyede bulundu; “HSYK’da uzlaşın” !
   Bu kadar geniş yetkileri olan Abdullah Gül raket misali aldığı önerileri Recep Erdoğan’ın önüne attı.
   Yani; “Aman bana değmeyin” dedi.
   Aslında, Abdullah Gül’ün klasik siyaset anlayışıdır; eti çürüterek yemek.
Büyük devlet krizinin Çankaya Köşkü’nde yan başlığa bağlanarak, 170 dakika formülü ile çözme gayretinin gerçek sebebini, Gül’ü çok yakından tanıyan biri olarak söyleyeyim mi?..
Kafanızı çok zorlamayın. Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan’dan çok korkar. Erdoğan’ı kızdıracak açıktan hiçbir siyasi adımı atmaz. Onun için, Pazartesi günkü Köşk trafiği bile mucize sayılabilecek bir harekettir. Bundan bir adım ötesini de beklemeyen Çankaya’dan..