Yüce dinimiz İslam’ın temel esaslarından biri de zekâttır. Lügat itibarıyla üreme, temizlenme, bereket anlamlarına gelen zekât, dini terimde ise dînen zengin sayılan Müslümanların, sahip oldukları malın belirli bir kısmını, üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra ihtiyacı olan Müslümanlara zekât niyetiyle vermektir.
Zekât namaz gibi farz olup, öneminden dolayı namaz ile birlikte Kur’an-ı Kerim’in 32 yerinde zikredilmiştir. Zekât,  istek ve arzuya bağlı bir ibadet değildir. Bir bağış, bir lütuf da değildir. Malın içerisinde bulunan fakirin hakkını, zamanı gelince vermektir. Namaz kılmak nasıl mecburi ise, zekât vermek te öyledir. Kur’an-ı Kerimde  “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Peygambere itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.“ Bir başka ayeti kerimede “Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’ın dinine sımsıkı sarılın ki Mevlanız ancak O’dur.” buyurmaktadır. Görülüyor ki zekât vermek Allah’ın emridir ve zengin Müslümanlara farzdır ve zekat fakirin zengindeki alacağıdır.

 Allah’ın bütün emirlerinde olduğu gibi zekât ibadetinde de bizim için birçok menfaatler ve güzellikler vardır. Söz gelimi zekâtını veren bir mü’min Allah’ın emrini yerine getirmenin, borcunu ödemenin mutluluğunu yaşar.

Zekât, toplumda sosyal güvenliğin yaygınlaşmasını sağlar. Cömertlik duygularını geliştirir. Malı emniyete alır, gelir dağılımındaki uçurumun giderek büyümesine mâni olur, servet düşmanlığını azaltıp, fakir ve zengin arasında köprü oluşturur. Toplumda kardeşlik, huzur ve mutluluğun birlik ve beraberliğin tesisine yardımcı olur.

 Zekât vermekle mal azalmayıp, bilakis çoğalır, bereketlenir ve emniyet altına alınır. Kur’an-ı Kerimde “ Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”  Zekât verenler böyle övülüp müjdelenirken, zekât vermekten kaçınanlar hakkında,  ”Altını ve gümüşü biriktirerek saklayıp, onları Allah yolunda harcamayan kimseler var ya, işte onlara acıklı bir azabı müjdele” denerek kınanmakta, dünyada yoksul kalacakları, ahirette şiddetli azaba çarptırılacakları haber verilmektedir.

 Zekât, sadaka ve diğer yardımların fakirleri incitmeyecek şekilde verilmesi gerekir. Bu konuda Kur’an-ı Kerimde şöyle buyruluyor:  “Güzel bir söz ve bağışlama; peşinden gönül kırma ile gelen bir sadakadan daha hayırlıdır.  Allah halimdir. Her bakımdan sınırsız zengindir.”

 Ramazanı şerifin son günlerine yaklaştığımız bu günlerde üzerlerine farz olanlar zekatlarını, üzerlerine vacip olsun olmasın sağ olan her Müslüman din kardeşimizi de fitrelerini vermeye çalışsın. Açlıktan kıvranan insanları unutmayalım, komşusu aç iken tok yatan zenginlerden olmayalım. Din kardeşlerimizi de zekat ve fitrelerimizle sevindirmeye gayret edelim.

 Allah cümlemizi ve cümle ümmeti Muhammed’i tüm farzları yerine getirdiği gibi zekât ve sadaka ibadetini de hakkıyla yerine getirenlerden eylesin.

 İbadetleriniz makbul iftarlarınız bereketli olsun sevgili okurlarım