Yalan söylemenin artık sıradan hale geldiği bir ülke atmosferinde dürüstlük bekleyen halkımız, daha birçok kez hayal kırıklığına uğrayacak gibi görünüyor.
Psikoloji ilmi, yalan söylemenin, bilerek gerçekleri çarpıtma, kişinin içindeki sapmanın farklı bir göstergesi olduğunu söylüyor. Kişilik bozukluğu olanlarda yalan bir alışkanlık haline geliyor. Yalan söyleyenlerin bu davranışları, normal bir karakter yapısında ortaya çıkmaz diyor psikoloji ilmi. Ortaya konan davranışların çarpıklığı fazlaysa, onun zemini olduğu ruhsal yapının ne kadar bozuk olduğunun farklı bir göstergesi oluyor. Yalanın büyüklüğü, kişini iç sisteminin bozulması ile doğru orantılı oluyor.
Kendisini en değerli hisseden, tek başına bir güç olmaya çalışan, hiçbir denge unsurunu kabul etmeyen, toplumun beklentilerini hiçe sayan bir otorite kişiliğinde ise, süper ego zamanla kendisini kaybedebilir diyor kitaplar. Ülkemizdeki devlet hiyerarşisi ve otoriter süreçler, rahatlıkla yönetenlerin kontrol mekanizmalarının ortadan kalkmasına zemin hazırlayabiliyor.
Gözünüzün içine bakarak yalan söyleyen kişiler zamanla kontrolünü kaybeder. Yalan yalanı doğurur. Bir diğer yalanı kurtarmak için başka yalan söylenir ve bu kısır döngü sürekli devam eder. Başkaları ne der? Sorusunu pek sormayan, öfkeli tek taraflı bakan, başkalarına empati yapmayan, yaşadığı toplumsal değerlerle sürekli çatışan kişiler, sürekli yalan söyleyen kişilerdir. Yalan ile suç birlikte araya gelirse o takdirde süreç çok daha vahim hale gelebilir. Suça yalanı aracı etmek ve suçlarını yalan ile örtmek birçok masum kişiye zarar verir. Ancak bozuk bir ruhsal sistem varsa, kişi gözünüzün içine bakarak yalan söyleyebilir. Bu açıdan tanıdığınız kişilerin ruhsal durumu önemlidir. Ülkemize gelirsek; Milletin değer verdiği kişi ve kurumlara yapılan saldırılara karşı dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü saldırı yapan kişiler konuşurlarken, ses tonundan beden diline kadar duygularını, kelimelerin içine katarak konuşmaktadır. Böylelikle kin, nefret ve öfke duygularını hissederek konuşurken, hitap ettiği kitleleri ikna edebilmektedir. Hitler’in konuşmasına baktığınızda, kendini kaybedecek derece duygulandığını görürsünüz. Herhangi bir kişi de hitabet esnasında duygularını katarak konuşursa kitlelere daha çok tesirli olur. Ancak bu hitabet tarzı; kin, neftet, öfke ve ayrımcılık içeriyorsa çok dikkatli olmalıyız. Çünkü bu duyguların tesirinde kalan bazı tipler, verilen mesajları kabullenip, başka kişilere karşı zarar verici eylemlere çevirebilir.
ONLARA ACIMAK VE ÜZÜLMEK
Gözünüzün içine bakarak yalan söyleyenlere, hissettiğiz şeyler ne olursa olsun, bu kişilerin günün birinde, kendi yalan dünyalarında kaybolacakları muhakkaktır. Çünkü yalan söyleme alışkanlığı kişinin buzlu yolda sürekli gaza basmasına benzer. Belli bir süre, yol aldığını zanneder ama, yerinde sayar. Burada önemli olan bu yalanların farkında olmak ve bunun tesir alanından uzak kalmaktır. Yalan söyleyen birini gördüğünüzde, hele hele yüzünüze bakarak yalan söylediğinde, ona karşı hissedeceğiniz en güzel duygu “acımak” ve onun adına “üzülmek” olması gerekir. Çünkü yalan söyleyen ferdin sadece çevresine değil, kendine de güveni kalmamıştır. Bu güvensizliği aşmak için başvurduğu bu kısır yalan döngüsü, o kişinin belki de en önemli değerlerini kaybetmesiyle sonuçlanacaktır.
Saygılarımla.
Not: İstanbul Ün.Öğr.Üyesi
Doç. Dr. Osman Abalı’nın eserinden yararlanılmıştır.