Bu bir aşk öyküsüdür. Aşkı karşılıksız kalmış hasta bir adamı anlatır.

Hasta adam, aşkına olumlu yanıt alamaz. Mantık sahibi biri olmadığı için de herhangi biri gibi davranmayı beceremez. Ne demektir öyle o, onun aşkına karşılık vermemek! Ve son kez hayır, yanıtını aldığında işte o tüyler ürperten tehdidi savurur:

Seni hiç kimselere yar etmem. Ya benimsin ya da kara toprağın!

Boyalı gazetelerin tipik üçüncü sayfa haberleri vardır ya, “Çılgın aşık, aşkına karşılık vermeyen kızı, kızın sevgilisini öldürdü. O an yoldan geçen iki kişiyi daha vuran çılgın aşık, son kurşunu kendi kafasına sıktı.” türünden. O hesap.

Bu anlattığımız işin karşılıksız aşk yönüydü. Bir de toplumun yönetenin aşkına olumsuz yanıt vermesi durumu vardır.

Aşk ilanı reddedilen hastalıklı yönetici, normal düşünemez. O da aynı biçimde düşünür, “Nasıl olur da benim aşkıma karşılık verilmez!”, “Bu memleket, bu millet de kim oluyor ki, “Koskoca Ben”i istemiyor, diye düşünür.

İşte o zaman aşkına karşılık bulamayan hastalıklı aşık gibi düşünür:

-Ey ülke, ey millet; benim olacaksın, olmazsan yerin dibine bat!

Olay budur: Sağlıklı düşünemeyen bir hasta aşık gibi, normal düşünemeyen bir hasta yönetici.

Tek bir koşul vardır: Ülke onun özel mülkü, yurttaşlar onun kulları olacak, o da haliyle, “Padişahımız efendimiz”.

Olmadı mı? Yurttaş olacak zevat mizahla, ileri zeka uygulamalarıyla işkenceye mi kalkıştı?

Al sana ileri demokrasi! En etkilisinden biber gazı, kimyasal maddesi bile düşünülmüş tazyikli su. Plastik mermilerden almaz mıydınız? O zaman gerçeğini verelim.

Ucu çivili sopalı adamlarımız cabası.

“Satırlar” - “Palalar” bozulmasın aralar!

Yok yok.

Yaa, nasıl oluyormuş; padişah olacak adama, kıçı kırık başbakanlıktan bile “İstifaaaa!” diye bağırmak.

Ne demişti çılgın aşık?

“Ya benimsin ya da karar toprağın!”