13’ü uğursuz sayar kimileri… Bazı asansörler 13. katta durmaz. Hatta öyle oteller vardır ki numarası 13’le biten odaları bile yoktur. “13 uğurlu mudur, uğursuz mu?” bunu bilemem ama bana göre 2013 uğursuz bir adımla başladı. Gerçi 2013’ün gelişi 2012’den belliydi. 2012 yılının sonlarına doğru, yıllardır “bebek katili” olarak bildiğimiz adamın bilmediğimiz yönlerini duyduk. “Öcalan, çok dindardı, oruç tutar, namazı ön safta kılardı” diyenler oldu. O kadar ki, arkadaşları kızlara baktığında fırçalarmış bile…
 
Lideri olduğu PKK terör örgütü ile mücadele eden ve hepsi birbirinden değerli komutanlar içerde ve tutsakken, 40.000 kişinin katili olan Öcalan’a “sayın” denilerek ona saygı duyulmasını yadırgamamak lazım aslında…
 
İzzet Uzman’ın kızı Eylül, bilmem kaç Eylül’ü babasız geçirdi. Polis Volkan, düğününe bir ay kala şehit oldu. Kim bilir, kaç Ayşe babasız kaldı. Ve kaç Mehmet, kaç Hasan, kaç Halil en güzel yaşında girdi kara toprağa…
Bir de heykelini dikeceklermiş. Oldu olacak, “üstün hizmet madalyası” verelim de tam olsun.
 
2013’ün daha ilk günlerinde Öcalan’la görüşmeler yapıldığını duymak şahsen benim içimi acıttı. Yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde, yargı önünde, “Benim annem Türk, Türkiye Cumhuriyeti’nin emrindeyim” diyerek savunma yapan Öcalan’ın bugünkü pozisyonuna bakıldığında o günlerden bugüne çok şey değiştiğini görüyoruz.
 
Sayın Başbakan, bundan iki yıl önce yapılan referandum öncesinde vatandaştan “Evet” oyu isterken bakın ne demiş.   
 
“Ey Kılıçdaroğlu, Ey Bahçeli; bizim masaya oturduğumuzu söylüyorsanız, bu iddianızı ispatla siz mükellefsiniz, siz... Hukukta bir kaide var müddei yani iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Eğer bu iddianızı ispatlayamazsanız, müfterisiniz. Daha ileri bir ifade kullanmıyorum. Çünkü terbiyem buna müsaade etmez. Dört kez, bunlarla bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir. Biz bugüne kadar, Ak Parti hükümeti olarak, iktidarı olarak, bugüne kadar terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, hiçbir zaman da oturmayacağız. Böyle bir şeyimiz yok. Bizim felsefemizde, bizim anlayışımızda böyle bir şey olamaz.”
 
(Meydanda bulunan kalabalıktan ıslık sesleri yükselir. “Helal sana, bravo, adamsın” sloganları eşliğinde alkış duyulur…)
 
Sonuç: % 58 Evet, % 42 Hayır…
 
Bugün Öcalan’la masaya kim oturdu? Yada oturmayıp ayakta mı konuştular? İşte tüm bunların cevabını zamanla görüp, öğreneceğiz. Türk milletine büyük acılar yaşatan, anaları ağlatıp ana kuzularına kıyan bu hainle her kim ve her nasıl görüşmüşse er veya geç bunun bedelini ödeyecektir. Bu görüşmeyi kimin vicdanı kabul eder, bilmiyorum.  Ama benim vicdanım kabul etmiyor, edemiyor, etmeyecek de…
 
Dün “one minute” çıkışı ile birden bire “Davos Fatihi” ilan edilen ve bugün “Zaloğlu Rüstem değil, He-man hiç değil” denilerek bu yükten kurtulması için çaba harcanan Erdoğan için “one minute” bitti. Erdoğan o bir dakikada neler yapmadı ki? Sağlıktan eğitime, ordudan yargıya kadar her şey ama her şey istediği gibi oldu. Ve Erdoğan için ikinci dakikadayız. 10 yılda 25 yıl yaşlandığı iddia edilen Erdoğan’ı bugünden gayrı zor ve zorlu günler bekliyor.
 
Son sözüm, bebek katilini bebek yüzlü göstererek onu masumlaştırıp, şirinleştirmeye çalışanlaradır: “Gittiğiniz yol, yol değil” bilesiniz.
 
Daha ileri bir ifade kullanmıyorum. Çünkü terbiyem buna müsaade etmez.