Gazeteci-Yazar Nazlı Ilıcak, önceki günkü BUGÜN Gazetesindeki köşesine, geçmiş yılların bir Türk Filmi Şarkısının ilk satırını yazısına başlık yapmış. Özetleyerek, siz saygıdeğer okurlarımla paylaşmak istedim.

“ TBMM. Başkanı Cemil Çiçek, Ankara C. Başsavcılığına başvurdu. Dediler. Savcılık da yeni ihdas edilen nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nden, 17 Aralık Soruşturma Komisyonu faaliyetlerinin yayınlanmasının yasaklanmasını istedi. Bu talebi yerine getirildi.

Cemil Çiçek düzgün bir politikacıdır. Keşke “Yolsuzluğu himaye ediyor” görüntüsü verecek bir teşebbüste bulunmasaydı. Normal bir süreçten geçiyor olsak ve herkes Meclis’in bir engelle karşılaşmadan soruşturmayı yürüttüğüne inansa, bilgilerin medyada paylaşılmaması makul görülebilir ama olayların üzeri kapatılıyor izlenimi yaygın. Bütün hakimler, savcılar değiştirildi ve makul kişiler işbaşına getirildi. Parlamento’da da AK. Parti çoğunlunun, muhalefeti bastırarak, yolsuzluğu örteceğine dair ciddi şüpheler mevcut. (yazıyı yazdığım sırada Cemil Çiçek televizyonda, benim böyle bir talebim de olmadı, hakkım da yok dedi. Peki, Savcılığa müracaatı kim yaptı? Sonuçta, Meclis Komisyon Başkanı Hakkı Köylü’nün Yayın Yasağı başvurusunu yaptığı anlaşıldı. R.G.) Hal böyleyken, insan gelişmeleri daha yakından takip etmek istiyor.

Belli ki, bazı ifadelerin gazetelerde yer alması birilerini rahatsız etti. Öyle ya, Rıza Sarraf’ın Kuryesi çıkıyor, “Evet, Ankara’ya 2 milyon EURO, Bir buçuk Milyon DOLAR taşıdım ama kime teslim ettiğimi hatırlamıyorum.” diyor. Tabii ki vatandaş; “Hani Belgeler sahteydi” diye düşünmeye başlıyor. Bak, Kurye parayı Ankara’ya taşımış…”Hatırlamıyorum” kelimesi ise istihza ile karşılanıyor.

İsviçre’den Yusuf Tutuş, bir senede Rıza Sarraf’ın Bir Milyon Euro’luk saat aldığını söylüyor. Tutuş, Sarraf’ın kendisine “ 700 bin liralık saati, bir ağabeye vereceğim” dediğini de belirtiyor. Bu da yetmezmiş gibi, “son zamanlarda ağabeylerin sayısı artmıştı” diye konuşuyor.

Adli Tıp, “Tapelere anlamı bozacak şekilde ekleme, çıkarma yapılmamıştır.” Raporunu veriyor. Bu arada yazılı dökümü bulunan on adet kayıtın kaybolduğunu da öğreniyoruz.

Zafer Çağlayan’ın Koruma Amiri Emrah Sarıyüce, Çağlayan’ın 700 bin liralık saatinin gece yarısı uçağıyla, Rıza Sarraf’ın adamı Murat Yılmaz tarafından getirilerek, Özel Kalem Müdürü Onur Kaya’ya teslim edildiği ifadesini veriyor. Şahitler konuştukça, bataklık saklanamayacak hale geliyor. Öyleyse, hemen tedbir alalım: Sus sus kimseler duymasın.

İktidarın basın havuzundan kovulan gazeteciler..

Birkaç gündür televizyon ve gazetelerde iktidara yakınlığı hatta yakınlığı demeyelim de borazanlığını yapan gazetecilerin, gazetelerinden kovulduğu haberleri yer aldı.

“Her devrim kendi çocukları yer..” Menfaat devrinin ve devriminin sırçalarının döküldüğünü görüyoruz. Son zamanlarda nice insani değerin kaybolduğunu ibretle izliyoruz.

AKP. ve İslâmcılar dinden ahlâkı kovdu, menfaatlerine aykırı diye. Bu gazeteciler de ihtiraslarına ters düşüyor diye gazetecilik ahlâkını yerle bir ettiler.

Ahlâksız bir din ve dinsiz bir ahlâk olamaz. Olmamıştır hiçbir zaman.

Lâkin siyasi iktidar ve yalan havuzuna baktıkça utanç duyuyoruz.

İftira ettiğiniz polis şefinin eşi ve dünya yüzü görmeden toprakla buluşan yavrusunun ahı, iki cihanda nasıl çıkar üzerinizden.

Bir tek bu bile yeter insanın iki cihanını da karatmaya…

Saygılarımla.