SULTANIYEGÂH VE ERGÜDER YOLDAŞ
Şamdanları donanınca eski zaman sevdalarının
Başlar ay doğarken saltanatı sultanıyegâhın
Nemli yumuşaklığı tende denizden gelen âhın
Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
Başlar ay doğarken saltanatı sultanıyegâhın
Bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak
Çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak
Su yasak, rüzgâr yasak, açık kapılar yasak
Belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
Atillâ İlhan
Sanırım 1980 lerin ilk yıllarıydı. Yukarıya iki bölümünü aldığım Atillâ İlhan’ın şiirini ve onu besteleyen Ergüder Yoldaş’ı geniş halk kitleleri öğrendi. Yalnız onu değil, Türk Popüler (pop) müziği sanatçısı eşi Nur Yoldaş da bu eserle meşhur olmuştu. Nur Yoldaş, vibrasyonu (titreşim) olan, taklit edilmesi çok zor ve güçlü bir büyülü sese sahipti. Nur Yoldaş’a sonra gelmek üzere, eski eşi Ergüder Yoldaş’ın önce çok görkemli, sonra da hazin hikâyesine dönelim..
40-50 yıl önce, televizyonun henüz ülkemizde olmadığı yıllarda, İstanbul Radyosunda, Ergüder Yoldaş Caz Orkestrasının programlarını cızırtılı lâmbalı radyolarımızdan zevkle dinlerdik. Öz müziğimizin dışında, türk halkına batı müziğinin nadide eserlerini, tabii bu arada kendi bestelerini de icra ederlerdi. Bu gün gibi hatırlıyorum, o doyumsuz programları.
Ergüder Yoldaş geçen hafta son yıllarını geçirdiği İzmir’deki kız kardeşinin evinde vefat etti. Urla’ya defnedildi. Televizyonlar, aramızdan ayrıldı diye sundular bu haberi. Zaten o aramızda değildi ki! 1991 yılından bu yana inzivaya çekilmişti. Yani 25 yıldır, sadece nefes alıp veren bir hayat yaşadı, kimseye görünmedi. Hele 1991-2003 yılları arasını kapsayan, bırakın aile fertlerinin (iki oğlu olduğunu ölünce öğrendik, onlara da geleceğim) insanlığın utanç duyması gereken o 12 yılın başlarında, usta gazeteci Uğur Dündar, Ergüder Yoldaş’ın İstanbul Büyükada’daki derme çatma naylonlarla çevrili kulübesindeki izbe hayatını Arena programında yayınlamıştı.
Gazetede, o dönem İstanbul Adalar (Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Burgazada) Belediye Başkanı olan Recep Koç’un şoförlüğünü yapan Mustafa Albayrak’ın anlattıklarına kulak verelim. “Ergüder Yoldaş, notalarını bir bavula doldurup Büyükada’ya geldi. Rahmetli Belediye Başkanı bana, Yoldaş’ın Adalar’da yaşadığını Uğur Dündar’ın programından öğrendiğini ve kendisini ziyarete götürmemi istedi. Rahmetli Başkan’la Ergüder Yoldaş’ın yanına geldik. Başkan kendisine yardımda bulunmak istediğini söyledi. Fakat o, hiçbir yardımı kabul etmeyeceğini belirtti. Yine de Başkan bana para verdi, marketten alış veriş yapmamı istedi. Ne acıdır ki, Ergüder Yoldaş’ın Ada’nın çöplüğünden  beslendiğini gördük. Kendisinin kaldığı kulübe, 2. Dünya Savaşından kaçan, daha sonra Kâmil ismini alan ve 80 li yıllarda ölmüş eski bir Avusturyalı askere aitti. Fikri Sağlar’ın Kültür Bakanlığı döneminde önemli bir organizasyon için kendisine bir davetiye götürdüm. Davetiyeyi aldı ve yırttı. ‘Ergüder öldü’ dedi. Kendisini bir daha görmedim.”
İÇİME KARLAR YAĞIYOR!
Bu arada, defalarca Büyükada’dan ayrılmanın provalarını yapmış. Doktor Muzaffer Kuşhan’ın tedavi merkezinde hastalara piyano çalmak için gitmiş, öğrencisinin evinde kalmayı denemiş, İzmir’de kız kardeşinin yanına gitmiş, ama her seferinde Büyükada’ya geri dönmüş.
Onu bir kış günü, Ada’daki zor yaşantısından kurtarmak için çırpınan kız kardeşinin, Ağabey, burası çok soğuk, üşümüyor musun? Sorusuna; İçime karlar yağıyor, ama ben gelmem! Diye cevap veriyor.
Onu, bu zor ve kendini insanlardan soyutlayan hayata neyin ittiğini kesin olarak söylemek zor. Eşi Nur Yoldaş’tan boşandıktan sonra adaya yerleştiğinin yazılması, o günlerin gazetelerine konu olmuştu. Fakat kendisi; inzivaya çekilmesinin sebebini, “Piyasa artık bana iş vermez oldu, önüm tıkandı, kendi ekonomimle İstanbul’da yaşamam artık söz konusu değildi!” diye açıklamıştı.
Daha önce denetimden geçmiş 35 kadar eserinin modern (!) olmadığı gerekçesiyle TRT Repertuarından kaldırılmış olması, “İlyada” isimli eserinin Eurovision finaline kaldığı, fakat Yunan propagandası yaptığı gerekçesiyle vazgeçilmesi, arkadaşlarıyla açtığı okulun icra borçlarıyla uğraşması derken belki bu uzun yalnızlık yıllarının başlamasına sebep oluyor.
BACH VE SULTAN-I YEGÂH
Yaptığı ünlü Alman Besteci Bach Analizleri çalışmalarıyla Almanya’da müzikologlar ve Alman Senatosu tarafından son yüz yılın dahisi seçilerek ödüllendirilmiş bir sanatçı idi, Ergüder Yoldaş. Bach’la ne kadar Avrupai ise Sultaniyegâh Bestesiyle o kadar geleneğine ve Türk Makam Müziğine aşkını ifade eden bir sanatçı. Onun için sevildi şarkıları. Saygıyı ve desteği hak ediyordu. Kendisine Avrupa müzik otoriteleri günümüzün Mozart’ı diye ifade ediyorlardı. Bir söz vardır: “Sanat, takdir edilmediği yerden hicret eder!” belki bu söz onu küstürdü ve yalnızlığa itti.
Belki de, çok sevdiği Atillâ İlhan’ın şiirlerinde olduğu gibi defalarca denedi ama o boşluktan çıkamadı ve belki de çıkmak istemeden veda etti.
Bir boşluğa düşersin, bir boşluktan
Birikip yeniden sıçramak için…
Eski eşi Nur Yoldaş’a (doğumu 1956) geleceğimi söylemiştim.
Ölümünden sonra şunları demiş: “Kamuoyunda yanlış bilinen bir gerçeği söyleyeyim: Ergüder hiçbir zaman yalnız kalmadı, Ailesi her zaman onun arakasında idi (haberport.com) Siz saygıdeğer okurlarım bu sözler inandırıcı mı? İki satır da iki oğlu için yazmalıyım. Bu güne kadar isimlerini saklamayı bilen bu vefasız evlâtlar, ne demişler biliyor musunuz? Babamızın 30 kadar eseri var, gün yüzüne çıkmamış. Onları müzik dünyasına kazandıracağız. Bu garip, isminden gayrı iyi bir servet de bırakmış görünüyor, vefasız dünyaya. Not: Sultan-ı yegâh: Klâsik Türk Müziği Makamı
Kelime Manâsı: Ne kadar zaman geçse de değerinden kaybetmeyen eser. (klâsik)
Saygılarımla.