Dostluğumuz, yarım asra dayanır. Onu ben de tıpkı diğer Ödemiş'liler gibi, üstün zekâ gerektiren, sanatkârlığı ile tanıdım. Önceleri radyo tamiri, sonrasında ise televizyon montaj, tamir ve yayınlarına verdiği hizmetler unutulamaz. Ödemiş ve çevresine TV. yayını için, kurduğu verici istasyonları (önceleri Ahrandı, sonrasında daha geniş bir alana hitap eden Gölcük girişindeki) şimdiki vericilerin bulunduğu yere ilk kez kendi imkânları ile imâl ettiği verici ile biz Ödemiş'lilere ve Küçük Menderes Havzasındaki insanımıza yıllarca televizyon izleme seyir ve zevkini yaşatan kişidir. Gece demez, soğuk, ayaz, yağmur, çamur demez her akşam vakti Gölcük girişindeki kendi kurduğu vericileri kontrol ve akümülâtör değiştirme işini yapardı. Tabii, o günlerde orada vericileri çalıştıracak elektrik yoktu.  Bizlere, bu Ödemiş şehrinin insanına köylüsüne, kentlisine, yıllar boyu, gönüllü                hizmet verdi. Mesleğini çok seviyordu. Daima yeni şeyler bulup, üretkenliğini hep sürdürdü. Meselâ şimdi unutulan, televizyonları ilk kullanmaya başladığımız yıllarda elektrik voltajını ayarlayan bir de regülâtör vardı, onu bile imâl etmişti. 
Eğer bu günkü teknoloji ve imkânlar o yıllarda olmuş olsaydı, abartmıyorum, belki Türkiye'nin ilk televizyon üretimini yapan fabrikası, Refik Ağabey sayesinde Ödemiş'te kurulmuş olacaktı. Bu çanak antenler daha fabrikasyon üretimi ile yurdumuzu sarmaya başlamadan, kendi çanak antenini döküm olarak üretmişti, Günlüce'deki mütevazı fabrikasında. Gözlerimle gördüm bunu.
Onlarca kalifiye eleman yetiştirdi. Mükemmel de evlâtlar...Mustafa Refik, Hasan ve Mehmet ile kızları. Büyük oğlu Mustafa Refik'le mesai arkadaşlığım da oldu. ÖGİAD (Ödemiş Genç İşadamları Derneği) Genel Sekreterliğini yaptığım yıllarda ÖGİAD. Yönetim Kurulu Başkanı idi. Birkaç yıl boyunca baba-evlât gibi birlikte çalışma şerefine de erdim genç Mustafa Refik ile. Kendisi, Almanya'da Elektrik-Elektronik tahsilini tamamlayıp, Mühendis olarak yurda dönüşünü takiben, yine yüksek eğitimli kardeşleri ile Günlüce'deki mütevazı Fabrikalarında yıllarca bu şehrin gençlerine istihdam sağladılar, devam da etmekteler. Mustafa Refik'in bu mesleki titr'ini çok kimse bilmez. Mekânlarına levhasını bile asmamıştır. Yanlış anlaşılmasın, bu örneği; aile fertlerinin hepsindeki tevazuu (gelinlerinde de) belirtmek için yazdım. Hacı Refik Ağabey onlara hep kol kanat germiştir. 20 yıl kadar önce eşi ile Hac farizesini yerine getirdikten sonra, ben artık emekli olacağım demedi. (Çocuklarının ve gelinlerinin tamamı da bu kutsal görevi yerine getirdiler.)  Torunlarının sayısını bilmiyorum ama hepsinin üniversite tahsili yaptığını biliyorum. Ödemiş'in köklü ailelerinden Işıktaş'ların damadı idi. Tam bir Rumeli Delikanlısı yapısı vardı, Türkiye'de dünyaya gelmesine rağmen…
Yardımseverliğini, okuyan gençlerimize olan desteğini yakından bilenlerdenim,bu konuyu uzun uzun yazmaya gerek yok. Elli yıl hep dost kaldık. Birbirimizi hiç incitmeden. Bu cümleyi özellikle bazı Biyografi tarzındaki, yazılarımda bilhassa kullanıyorum. Neden mi? Günümüzde bırakın dost ve arkadaşları, kimilerinden işittiğimiz ve gördüğümüz, özellikle iş hayatındaki mesai arkadaşları arasındaki üzülünecek haller ile bazı ailelerde görülen, evlâtlarla, ebeveyn arasındaki, kuşak çatışması deyip geçilen; bu yakınımı üzmeyeyim ve incitmeyim tarzındaki, ince fikri artık göremiyoruz. Ayrıca, bazı devlet adamlarının son aylarda bu toprakların öz evlâtlarına, vatandaşına reva gördüğü,  incitmek bir yana hakaretleri ile yüreklerimizi dağlayan halleri esef vericidir. Ölümlü dünya işte, ne gerek var incitip, kırık dökmeye.
Nurlar içinde yat! Refik Ağabeyim. Mekânın cennet olsun. Kederli eşi ablama, evlâtlarına, torunlarına, çalışanlarına, doslarına sabr-ı cemil niyaz ederim. Ödemiş'in başı sağ olsun.
Saygılarımla..