Onbir ayın sultanı Şehr-i Ramazandayız. İnsanlar oruçlarını tutuyorlar, iftarlarını açıyorlar ve kendilerini en azından yılda bir ay dahi olsa dinlendiriyorlar. Bütün yılın dengesiz yaşamından bir nebze dahi olsa arınmak ve kötü alışkanlıklarından uzaklaşıp vücutlarını dinlendirmek için, adeta inzivaya çekiliyorlar. Ramazanın bütün anlamı işte bu kadar basittir. Arınma sadece fiziken değil, düşünsel anlamda da önemlidir. Dinler tarihinde, yani Tevrat-İncil-Kuran zamanlarının hepsinde oruç olayı zaten vardır. Bütün kutsal kitaplar ve peygamberler orucun amaçladığı arınmayı şiddetle tavsiye ederler. Oruç tutmak; hem fiziksel hem de fikir-düşünce anlamında sevap kazandırmaz, bizi kötü etkiler ve düşüncelerden biraz olsun arıtıp daha pozitif ve insancıl davranıp yaşamaya yönlendirir. Böylece daha sakin ve akılcı davranıp işlerimizde başarılarımız artar. İnsan-hayvan-doğa sevgisi de gelişip bizleri düzene sokar.

Bedensel olarak orucun faydalarını saydığımızda; kan dolaşımını, sinir-sindirim sistemini dengeye soktuğunu, düzensiz beslenmeden turşuya dönen iç organların kendine geldiği ve normal çalışma ritimlerine girdikleri, en önemlisi hayatımızı idame ettiren enzimlerin düzenlenip tüm vücudu yenilediği bilimsel bir gerçektir. Aslında oruç bir gereksinimdir, sevap kazanma aktivitesi ve ritüeli değildir. Oruç tutarken içinde bulunduğumuz dinginliği tüm seneye yayabilsek, kişisel ve toplumsal bütün sorunlarımız en aza inerdi. Dinsel emir gibi görünen bu uygulamalar, aslında insanlık tarihi kadar eskidir ve binlerce yıldır yapılmaktadır. Amacı ise belli; insan sağlığı ve arınması için. Sevap kazanmak için değil. Allah için aç kalmak diye bir durum yoktur, kendi sağlığı için dünya yaşamına kısa bir ara verip gelecek zamanlar için temizlik ve düzelme vardır.

Gelelim şuandaki durumumuza. Ramazanın gelişiyle beraber, birtakım insanlar sanki din ve kitap

Sadece kendilerine gelmişte başka insanlara lütufta bulunuyormuş gibi peygamberliğe ve evliyalığa soyunmaktalar. Bütün yıl nerede oldukları ve ne yaptıkları belli olmayan bu insanlar Ramazanın gelişiyle coşup etrafa fetva sıkmaya, tantanalı şatafatlı iftar yemekleri vermeye başladılar. Devlet kurumlarının iftar uygulaması yapmaları gayet normal ve gereklidir. Bunda bir sıkıntı yok. Ama bu insanlar ya taraftar toplayan din bezirgânları, ya da siyasi çevreye yaranmaya çalışan sözde Müslüman çıkarcı insanlar olunca sıkıntı büyük oluyor. İnsanların cahilliğinden yararlanıp Kuranda olmayan bilgilerle hurafeler yaratıp maksatlı olarak başka yerlere yönlendiriyorlar. Şeyhler, mübarek adamlar çıkıyor ortaya, atıp savuruyorlar. Saçma sapan hikâyelerle, uydurma risaleler zaten din konusunda bilgisiz ve duygusal olan insanları, kendi taraflarına çekip asıl amaçları olan para kazanmaya –pardon-  yolmaya çalışıyorlar. Ne adına? İslamiyet adına!!! Ama ellerini çabuk tutmak zorundalar, zamanları az. Bir ay vakitleri var. Sonra geldikleri gibi kayboluyorlar ramazan sonunda.

Ama en kötüleri ise, devletin yönetim kademesinde olanların bu kandırmacayı siyasi çıkarları uğruna yapıyor olması. Kendi yaptıkları Din ve vicdan sömürüsünü yasal olarak göstermeleri. Anlayan anladı. Fazla söze gerek yok. Ülke olarak din konusunda maalesef zayıf ve aşırı duygusalız, her türlü istismara ve kandırmaya açık olduğumuz için dibine kadar kandırılıyoruz. Nasıl hallederiz diye soracak olursak tek bir çıkar yolu var.  EĞİTİM. Dini konuda tarafsız ve gerçek bir eğitim. hurafe değil bilim, duygusallık değil aklın işletimi.

Hayırlı ve sağlıklı Ramazanlar dilerim.

Siyasetin ve siyasetçinin olmadığı bir dünyayı hep beraber oluşturabilmek umuduyla…