Ne yazık ki tarihimizin son birkaç yılı kahramanlarımızı terörist, Cumhuriyetimizin yüz karası insanlarını da baş tacı yapmaya çalışmakla geçti. "Üstad” olarak anılan edebiyatımızın İslamcı şair ve düşünürü Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesini başbakanın 2 yıl önce Gençlik Kongresinde okuması bir tartışma başlattı. Edebi kişiliğine sözüm yok, ancak Necip Fazıl, Cumhuriyet döneminde yetişen en büyük Türk düşmanlarından biridir. Onun bu yüzünü bilmeyenler ne acı ki onu milliyetçi olarak tanır. Türklük ve Atatürk düşmanı, dönemine göre bukalemun gibi renk değiştiren, kumar düşkünü, kadın bacağına şiirler yazan bu kişinin hünerlerini belgelerle açıklayacağım. Hayranı olun olmayın yazımı okuyun.

Necip Fazıl, iki kez 1947 ve 1950’de Türklüğe, 1960'da Atatürk'e hakaretten yargılanır. Türklüğe hakaretten ilk olarak 1 ay 27 gün (Türklüğe Hakaret Davası Bitti, Son Posta, 6 Ağustos 1947), 2. kez 3 ay 25 gün (Tevkif Müzekkeresi, C. Savcı No: 950 / 5191); Atatürk'e hakaretten ise 1960–1961 yılında 1 yıl 65 gün (3349 numaralı mahkûmlar için müddetnâme) hapis yatar. Yine de akıllanmayan üstad 5816 sayılı Atatürk'ü koruma yasası gereği İstanbul Toplu Basın Mahkemeleri'nce 08.07.1981 tarih ve 1977–137 sayılı kararı ile Atatürk'e hakaretten mahkûm edilir. Menemen Olayı’nı devletin düzenlediğini yazarak Atatürk’ü zan altında bırakmaya çalışır. "Son Devrin Din Mazlumları" kitabında İngiliz desteği ile çıkan Dersim İsyanı’nı destekler. Bölgede ayaklanmayı bastıran Türk askerlerini katliamcı, soykırımcı olmakla suçlar. Destan” adlı şiirinde Atatürk’e ve Cumhuriyet devrimlerine hakaret eder. İşte o dize: “Ah küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap, Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp! Burada kast ettiği "maymun" ve "inkılâp" nedir? Bazılarınız keyif almış olabilir ama ben bu soruyu acıyla soruyorum.

Büyük üstad 1918’de Rize’de Gürcülerin kurup yanlarına Ermeni ve Rumları da alarak Türk halkını katleden çetelerden (O çeteler ki gazetelerinde insanlara Türkçe değil Arapça konuşmalarını, TBMM’ye itaat etmemelerini söylüyor) şöyle bahseder, zalimleri savunur: "Ankara, TBMM telaşta. Bir zamanların kahraman Hamidiye zırhlısı Rize önlerinde top yağdırıyor. Din düşmanları ne kadar telaş içinde olduklarını gösteriyor." Yine aynı zamanda İngilizlerle işbirliği yapıp dini kullanarak bağımsız bir Kürt devleti kurmak için ayaklanan Şeyh Sait’i de din mazlumu olarak kitabında över. Ona göre Şeyh Sait dini kurtarmaya çalışıyormuş.

Üstadın Türk ve Türkçe düşmanlığına gelince. Der ki: "Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır. İslamiyet’i kabul ettikten sonra gerçek Türk’ü bulan Türk, ilk iş olarak, kaba müşahhaslardan ileriye geçemeyen dilini zenginleştirmek zaruretini idrak etmiştir.“ Türkçeyi kalitesizlikle, Türkleri kafasızlıkla suçlar. Göktürklerin, Türgişlerin madeni para kullandığını, Uygurların heykel sanatında ve matbaada ne kadar ileri olduğunu "Üstad"lığa erişmiş bir şahsiyetin bilmemesi ne acayip. Araştırırsanız Arap kavmini yücelten, Türk milletini aşağılayan daha ağır sözlerini bulabilirsiniz.

Üstat tam bir Amerika hayranıdır. 17 Temmuz 1959'da Büyük Doğu dergisindeki bir yazısında "Amerikan politikasını korumakla mükellefiz. Amerikan siyasetini tutmak biricik yoldiye Amerikan emperyalizminin savunuculuğunu yapar. Amerika olmadan Türkiye’nin hiç olduğunu iddia eder. Kadına, at yarışına düşkündür, tanıyanların anlattıklarına göre. Kadın düşkünlüğü "Kadın Bacakları" adlı şiirinde görülür: “Boynuma doladığım güzel putu görseler, İnsanlar öğrenirdi neye tapacağını, Kör olsam da açılır gözüm ona sürseler, İsa'nın eli diye, bir kadın bacağını”  Ankara radyosu için nefis iki skeç yazar, merkez veznesinden gelecek binlikleri bekler, oradan da bahis oynamaya hipodrom'a gider.

Her devrin adamıdır. Menderes devrinde önce "Biz erkeğiz Menderes, olamayız müennes (dişi)" deyip hapse atılır, ardından dışarı salınıp, örtülü ödenekten pay verilince renk değiştirir, 8 yılda 158 bin 500 TL para alır. 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştiren Cemal Gürsel'e yazdığı mektupta "Pek Sayın Cemal Gürsel, şu anda nezaret altında bulunuyorum. Hiçbir suçum olmadığı kanaatindeyim. Beni suçlu görüyorsanız özür dilerim. Müdahale yaparak yurdumuzu kötü politikacılardan kurtardınız. DP kötü idaresiyle bunu hak etmişti. Çok hastayım. Beni affedin, daima emrinizde olacağım.”(15 Eylül 1968 Ekspres gazetesi)

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesine nazire olarak yazdığı kendi Gençliğe Hitabesinde"... Halka değil Hakk'a inanan, meclisinin duvarında Hakimiyet Hakkındır düstûruna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik..." şeklinde düşünceleriyle Atatürk'ün "Egemenlik kayıtsız-şartsız milletindir" düşüncesine karşı çıkar. Yüce Allah’ın devlet yönetimi ile ne işi olabilir? Gençliği "kininin davacısı" olmaya yönlendirir. Heykel için der ki: "Şeytani insan benliğinin madde üzerinde putçuluk sanatı olan heykelin bizim sanat telakkimizde hiçbir yeri yoktur. Bizim heykellerimiz "suratsız" abidelerimiz ve kitabelerimizdir." Üstadın düşünceleri arasında "çok çocuk sahibi olmayı teşvik etme", "dans yasağı", "idam cezasının yaygınlaştırılması”, "sinema filmlerinin tamamen devlet kontrolü altına sokulması" gibi birçok proje vardır.

Üstat demiş ki:” Geçmişim bir çöplük ve çöplüğü ancak köpekler karıştırır.” O da farkında bu yanlışlarının. Kumar sevdası 68 yaşına kadar süren, bugün kimilerinin üstad kabul ettiği kişinin nasıl bir karaktere ve düşünce yapısına sahip olduğunu eğer tarafsızca okuduysanız teşekkür ederim. Üstadınız Necip Fazıl işte bu.

Hoşça kalın, saygılarımla.