Kendisini, tüm Türkiye gibi ben de demokrasi mücadelesi ile tanıdım. Bizim yaş kuşağı olması (1944) yanında Demokrat Partili bir aileden geliyor oluşu bunun getirdiği üzüntüler, acılar kendisini bir kardeş kabullenip geçen 50 yıl. Doğru Yol Partisi’nin bir Genel Kurulu’nda fikir ayrılığı sebebiyle çatışmamız bile olmuştu. Siyasetle ilgilenenler hatırlayacaklardır. Hüsamettin Cindoruk’un seçildiği Kongrede, Türk Siyasi hayatına yepyeni bir sima ve soluk getirecek olan Mehmet Yazar Cindoruk’un rakibiydi. Genel Kurulun yapılacağı pazar gününün öncesi bizler, 24 İzmir Genel Kurul Delegesi otelimizde, gece yarısı

rahmetli Süleyman Demirel’in Güniz Sokak No.31’deki Türk Siyasetinde yeri olan evine gitmek için toplanırken, (ki; çağrılmıştık) otele Nazlı Ilıcak geldi. Ateşli bir Mehmet Yazar taraftarı ve savunucusu idi. Bazı konularda kendisine benim de itirazlarım oldu. Yıllar geçtikçe onun haklı olduğu gerçeği kafamıza dank etti ama patron (S.Demirel) illâki Hüsamettin Bey’den yana tavır koyarak o gece yüzlerce delegeyi evine randevu ile kabul edip; Beyler ! sizden rica ediyorum diye söze başlayıp tavrını koydu ve onun dediği olmuş, Hüsamettin Cindoruk Doğru Yol Partisi’nin seçimle iş başına gelen ilk Genel Başkanı olmuştu.

Yazımızın kahramanına dönersek. 27 Mayıs 1960 da Askeri Darbe Günlerinde Nazlı Çavuşoğlu İstanbul Elmadağ’daki Dame de Sion Fransız Lisesi 1. Sınıf Öğrencisi idi. Babası Rıza Çavuşoğlu son Adnan Menderes Hükümeti’nin Münakalât Vekili idi. (Bayındırlık Bakanı)

Nazlı’nın kitaplarından o günleri okuduğumuzda, onun kaderinin, demokrasi mücadelesinde 14 yaşında iken başladığını görüyoruz. Okulda çıkardıkları Duvar Gazetesi’nde Darbecileri hedef alan yazıları dolayısıyla başına gelenleri öğrenmiştik. Sonraki yıllarda, trajı zaman zaman Bir Milyonu aşan Tercüman Gazetesinde köşe yazılarını,

bizim de evimizin gazetesi olduğundan yıllarca aile fertlerim ve iş yerimdeki diğer çalışanlar, hatta Eczanemizin komşuları ile Tercüman okuduk.

Günümüze gelecek olursak…

Temmuz’un son günlerinde, pek çok gazeteci ile birlikte Nazlı Ilıcak, Fethullah Terör Örgütü (FETÖ) mensubu olmak gerekçesi ile tutuklandı.

Adliyedeki ifadesini televizyonlardan dinlemiş, gazetelerden okumuşsunuzdur, ben de aşağıya yazayım:

“Yanıldığım için üzgünüm…Bu yapılanmanın bir örgüt olduğunu, 15 Temmuz sonrası anladım. Bilseydim ne oralarda yazı yazar, ne de

oralarda bulunurdum…Hatta karşısında yer alırdım…”

Adeta benim de hissiyatımı dile getirir şekilde; cemaatle hiçbir organik bağı olmadığını gayet net olarak anlatmış.

İnsan, böyle bir sorgulamaya muhatap kalmış olmayı elbette içine sindiremez. Ah be Nazlı kardeşim! Bencileyin yanıldığını, aldatıldığını öğrendin ya. Dert etme, seni bu ülkenin demokrasi sevdalısı insanları zaten biliyor. Hem ilk yanıltılan, ilk aldatılan sen misin? Bu konu ile ilgili, Cumhurbaşkanı bile benzer şeyleri söylemedi mi? Yanıltılmaya dair…

Bu açıdan, gerek Nazlı Ilıcak’ın, gerek cemaatin müsbet icraatı olarak gördüğü (meselâ benim de bir Türk

Milliyetçisi olarak, dünyanın muhtelif ülkelerindeki “Türk Okulları” ile gurur duymak gibi yanlışsa elbette bir yanlışım olmuştur. Anadolu’daki yüz binler, belki milyonlarca masum insan gibi)

“Hatadan dönmek fazilettir.”

Saygılarımla.