MİLLİYETÇİLİĞİMİZİN ESASLARI
            Bu günlerde okuduğum bir kitap var. Merhum Nurettin Topçu’nun “YARINKİ TÜRKİYE” eseri. Kitaptan bir bölümünü siz saygıdeğer okurlarımla paylaşmak istiyorum..
            “Fransız İhtilâli ile milliyetçilik şuuru (idrak, bilgi sahibi olmak) Avrupa’da en eski milli birlik, vatan ve dil unsurları etrafında teşekkül eden Fransız milleti olmuştur. Ancak bir ideal dava olması; halk ile asillerin birbirinden ayıran imtiyazların yok edilmesiyle ideal dava hüviyetini kazanmıştır. Fransa’nın kuruluşunda dil birliğinin oynadığı rolü, Alman milletinin kuruluşunda soy birliği oynadı.
            Bize gelince, milliyetçiliğimizin yani milletleşme hareketimizin geçen asrın sonunda yaşayan bir zümre yazarın kafasında doğduğunu iddia edenlerin, milletten ve tarihten habersiz gafiller olduğunu söylemek, hakikatin ifadesidir. Bizim milletimiz orta Asya’dan kaynayan Türk ırkından çıkmış ve dokuz yüz yıl önce Anadolu’da kurulmuştur. İlmî adı “Anadolu Türkleri Tarihi” olan bu tarih ve bu millet, Türk ırkından ayrılan Oğuz Boyları’nın Müslüman olarak Anadolu’ya yerleşmeleriyle başlamış oldu.
Göçebe olan Türkmen, Anadolu’da toprağa yerleşti. Cenkçi iken çiftçi oldu. Şamanlıktan kurtulup, İslâmiyet’e sığındı. Eski geri ve iptidai inançlarını bırakarak sonsuzluğun iradesini kazandı.1071 den beri Anadolu’da yaşayan millet, İslâm’ın sinesinde yaşayan bu çiftçi millettir. Milli tarihimizin ortaya koyduğu en büyük ve evrensel inkılâp, İslâm dininin Türk’ün ruh ve ahlâkında yaptığı inkılâptır. İslâmiyet Türk’ü, aradaki birçok basamakları bir hamlede aşmak suretiyle, insanlık seviyesinin en yukarı kademelerine yükseltti. İnsanlık idealine aşık olanlar Türk’ün tarihini karıştırsınlar. Gözlerinin kamaşmaması mümkün değildir. Yüzlercesi arasında bir misal verelim: ‘Müslüman olmayan Moğolların hükümdarı Hülâgü Han, 13. Asırda Bağdat’ı aldığı zaman Halife Mutasım’a hazinelerinin yerlerini söylettikten sonra, onu bir çuvala koyarak bir bölük süvarinin ayakları altına attı. Moğollar Bağdat’ta görülmedik derecede vahşet yaptılar, halkı insafsızca kestiler. Beş yüz senelik koca İslâm İmparatorluğu’nun kültür ve medeniyet merkezi olan Bağdat’ı baştan başa yakıp yıktılar. Şehirleri yağma ve bütün sanat eserlerini tahrip ettiler.’
            Bu tüyler ürpertici sahnenin karşısına bir de Müslüman olan Türklerin ulvi ruhundan bir tablo çıkaralım: On birinci Yüzyılda Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman, Suriye Selçuklu Hükümdarı Tutuş ile yaptığı bir harpte yenilmiştir ve harp meydanında kendini öldürmüştür. Tutuş harbi kazandıktan sonra harp meydanında Süleyman’ın cesedini bizzat arıyor ve buluyor. Düşmanın cesedi önünde ‘bütün soyunuza zulüm yaptık diye’ ağlamaya başlıyor. Ordusuna matem emri veriyor ve cenaze namazını kendisi kıldırıyor.
            İslâm’ın, milletlerin ruhuna verebildiği azameti ortaya koyacak misaller pek çoktur. XI. Yüzyılın sonunda, Haçlılar Kudüs’ü zabt ettikleri zaman Müslüman ve Musevi, şehrin 70 bin kişilik halkını kılıçtan geçirdiler. Vahşetlerini kadın ve çocuklara kadar sirayet ettirdiler. Camilere sığınan halkı bile üzerlerine at sürüp öldürdüler. Selâhattin Eyyubi tekrar Kudus’ü zaptedince Hıristiyan ve Musevi tek bir ferdin burnunu kanatmadı.
            Kuruluşumuzun başlangıcı sayılan hadise, Malazgirt Zaferi’nin kendisinden ziyade, Bizans İmparator’u Roman Diyojen’e karşı Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın alicenaplık ve serapa insanlıktan yapılmış bir ruh abidesi yaratması olmuştur diyebiliriz. O ruh olmasaydı, Bizans da barınamaz, Anadolu’a 950 sene tutunamazdık. Orta Asya’dan çıkan Türk Boyları, yer yer büyük devletler kurdular. Lâkin onların arasından yalnız bir tanesi, Anadolu Müslüman Türk Devleti, Cihan Tarihinde ebedi kalacak bir varlık yaşattı. Ruh bakımından Türklere İslâm’ın sunduğu ruh ve ahlâk örtüsü, 950 yıllık bir tarih abidesidir. Tarih milletleri yapar ve yaşatır. Tarihini kendinden koparınca millet yıkılır ve ölür.
            Bizim milletimiz; Anadolu’nun 950 yıllık tarihinin yarattığı bütün olaylarının, inançlarının ve mefahirinin (övünülecek ve iftihar edilecek şeyler), ahlâkının ve sanatının çocuğudur.”
Benim Not’um: Her Türk (hele hele milliyetçiler) bu kitabı mutlaka okusun derim. Saygılarımla.