Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti (aslında tek başına Başbakan da diyebiliriz) acaba son zamanlarda Ülkenin dertleriyle ne derece ilgileniyor hiç düşündünüz mü?
Gelin bu sorunun cevabını serin kanlılıkla aramaya çalışalım. Özellikle sağduyusundan emin olduğum AKP'li dostlarım ve benim gibi12 yıldır AKP'ye oy ve gönül  vermiş insanımıza seslenmek istiyorum.
17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk olayı patlak verdiğinden bu yana Başbakan'ın veya Kabine'deki 25 Bakan'ın; Ülkemizin herhangi bir sorunu-derdi ile ciddi manâda ilgilenildiğini duydunuz mu?
Dört Bakan ile Başbakan'ın ailesine yöneltilen iddia ve isnatlardan hukuk içerisinde aklanmak varken, Başbakan kendisine Paralel diye hayâli bir düşman seçti, o tarihten bu yana hemen her gün, mesnetsiz iftiralarla burada tekrarlamaktan hicap duyacağım kelimelerle saldırıyor. Hizmet Hareketi'ne (siz cemaat da diyebilirsiniz) yönelik bu hakaretamiz kelimelerden bir tanesini ele alalım. Çok ağır bir itham olan “casusluk”. Bununla ilgili bir tek kanıt gösterilebildi mi? 
Saygıdeğer okurlarım, bildiğiniz gibi Başbakan tam 7 aydır, hayâli bir düşmanla savaşıyor: “Paralel Devlet” camianın fertleri ceplerinde bir çakı bile taşımazken, bu masum ve mazlum insanlara yapılan hak reva mıdır? Buna yürekler dayanmaz. Bir suç isnadı yapılırken, isbatı istenmez mi? Ben size hadisenin gerçeğini bir iki cümle ile arz edeyim.
17/25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk olayını ortaya çıkaran; Hâkim, Savcı ve Emniyet mensubu kişilerden bazılarının bu Hizmet Hareketi'ne gönül vermiş olamaz mı? Başbakan'ı bu derece agresif yapan da bu. Devlet'in üst düzey yöneticisi ve Bürokratlardan mason olanlar da pek çok. Devlet memuru böyle güzel bir harekete niye gönül vermesin, suç mu bu?  Diyeceğim odur ki; 7 aydır eksilmeden devam eden bağırıp çağırmanın gerçek sebebi  budur. Bağırarak konuşmanın da psikoloji ilminde bir karşılığı olsa gerek.
Sözün özü: Paralel yapı safsatasına artık kimse inanmıyor. “Havuz Medyası” tabir edilen Hükümet yanlısı gazeteler yoluyla insanımız aldatılıyor. Ayrıca 13 televizyon kanalı sürekli Başbakan'ın konuşmalarını veriyor. Ayrıca 9 Ulusal kanalda da Başbakan'ın konuşma ve aktiviteleri haliyle yer alıyor.  
Sabah, Takvim, Akşam, Star, Yeni Şafak, Akit vb. gazeteler de Hizmet Hareketi ve mensupları ile bu davaya gönül veren kişi ve kuruluşar hakkında sürekli yalan haber ve iftiralarla halkımızı yanıltıyorlar. Yüzlerce tekzip yemelerine rağmen, ayni yalan haberleri tekrar tekrar bile bile yeniden yayınlıyorlar.
Gelelim Türkiye'nin içinde bulunduğu ve yetkililerce dile dahi getirilmeyen içler acısı bazı meselelere. 
Türkiye'deki Suriye'li Mülteciler Meselesi…
Suriye'de iç harbin başlaması ile ülkemize sığınan insanların yüz bin ile sınırlı kalacağı ve Hudut kenarınra kurulan çadır ve prefebrik  evlerde barındırılacağı ifade edilmiyor muydu? Bu geçici bir mesele denmiyor muydu? Ne oldu? Suriye sınırı kevgire döndü. Bu gün bir milyonu aşan Suriye'li İstanbul'a doluştuğu gibi, Anadolu'nun hemen her şehrinde kendilerini görmek mümkün. Bunların içinde her devlete ait yüzlerce casusun olduğunu da belirtmeliyim. Başbakan, masum insanlara casus diyeceğine, bunlarla ilgilenmesi gerekmez mi?
Özellikle İstanbul'a doluşan Suriye'li mültecilerin hâli yürekler acısı. Hadi şimdi mevsim yaz parklarda köprü altlarında barınıyorlar. Yarın kış geldiğinde bunların hali ne olacak? Çok daha önemlisi, bunların küçücük kız çocukları satılarak fuhuş batağında bocalıyor. Anne babaları da dileniyor.
Genç okuyucularım bilmezler. 40-50 yıl önce Türkiye büyük bir derde duçar olmuş, onunla uğraşıyordu. “ ÇOCUK FELCİ “ idi bu hastalığın adı. Bebek böyle doğuyor, hayatının geri kalan kısmını felçli olarak sürdürüyordu. Dehşet verici bu hastalık, Süleyman Demirel'in Adalet Partisi Hükümetlerinin çok ciddi mücadeleleri ile köreltilti. Sonraki yıllarda münferit vak'alar görülse de 10-15 senedir sıfıra inmişti ülkemizde. Bu menhus hastalık, ne yazık ki; İstanbul'daki Suriye'li mülteciler ile yeniden patladı. Tedavileri ile yoğun çalışılıyor eminim. Dua edelim fazla yayılmadan hallolsun.
İç İşleri Bakanı milleti fişletmek gibi utanç verici ıvır zıvırla uğraşacağına, bunların periyodik olarak, Suriye sınırına naklini ve Birleşmiş Milletler ve diğer Uluslar arası Yardım kuruluşlarını harekete geçireceklerine tutturmuşlar bir paralel yapı, milleti uyutuyorlar. Bu dertler ile kim uğraşacak beyler? Anadolu Şehirlerinde çok sık olarak bunlarla yerli halk arasında olaylar çıkıyor. Daha iki gün önce Maraş'ta halk adeta isyan etti. Daya biber gazını kendi masum insanına. Olayın kökünden çözülmesi lâzım değil mi?
Gelelim Dış Politika'ya
Tarihini bile unuttuk. Musul Konsolosluğu işgal edilip, Türkiye Cumhuriyeti Musul Konsolos'u ile 48 görevlimiz meçhul bir yere götürüldüler. Akibetleri hakkında bir açıklama yapılmış değil henüz. Buna bir yayın yasağı getirdiler, maksat millete unutturmak. Kaç hafta hatta ay oldu, unuttuk bile.
Hükümet eminim, gerekli çabayı gösteriyor elbet, kurtarılmaları hususunda. Bizim, Dünya'nın 100 den fazla ülkesinde Büyükelçilerimiz var. Bunlar, bulundukları ülkelerin Üst Düzey Yöneticileri ile girişimleri olamaz mı konu ile ilgili. Yoksa, yüz akımız “ Türk Okulları” nı kapattırma girişimleri ile mesailerini bu yönde mi harcıyorlar?
Saygılarımla.