‘Senin kulağın deliktir, ne olur Tire'de?’ şeklinde sorular yöneltenlerin,  gönül gözlerinin benimkinden daha açık olduğuna şahit olduğumda inanın çok mutlu oluyorum.

Halk, kuzu gibi sessizliğini korusa da, hemen hemen her gelişmeyi ilgiyle takip edip, Tire için en doğru kararı vermeye özen gösteriyor. Kuzuların sessizliği, Mart ayı geldiğinde büyük bir çığlığa dönüşecek gibi... 

İnsanlar, olup bitenin farkında... Hiç kimse aptal değil... Tek anlayamadıkları şey, her siyasi oluşumun içinde çöreklenen, her siyasi aktörümüzün dibinde ayrık otu gibi biten, yalakalık mesleği erbaplarının ne kadar kazandığı. ‘İyi kazanıyor olsalar siz de mi yapacaksınız?’ diye soruyorum, ‘Hayır da, bu kadar çok emek vermelerinin, kendilerini heba etmelerinin sebebini merak ediyoruz’ şeklinde cevaplar alıyorum.

İnsanımız o kadar iyi niyetli ki, kimsenin işlerinin kötü gitmesini istemiyor herhalde.  ‘Allah herkese helalinden bol kazançlar nasip etsin’ diyorlar.

Yalakalık mesleği ile kazanılan şeylerin, helal mi yoksa zinhar haram mı olduğunu fetva makamlarına bırakalım ama ne kazandıklarını benim de kestirmem pek mümkün değil.

Makam desen, bakıyorum hepsi de kapıcı olmaya razı. Para desen bu kadar çok çalıştıktan sonra daha çok kazanılacak işler var, niye illa yalakalık yapılsın ki?

Anlayacağınız, her şey bir yana, şu yaranmak amacıyla soytarılık yapanları anlamak ve tarif edebilmek pek mümkün değil.  En az sizler ve bizler kadar gerçek olan bu kitlenin ısrarla siyasi ortamlarda cirit atması ise ayrı bir muamma. İnsanın, ‘Gidin kardeşim, evinizde eşinize ebeveyninize yalakalık edin. Hiç değilse rahat yüzü görürsünüz’ diyesi geliyor.

Yaklaşan yerel seçimler Tire için şimdilik çok bilinmeyenli bir denklemi andırıyor. Şu an en önemli gündem,  hangi partide hangi aday adayının aday olarak gösterileceği konusu.

Ak Parti'de iki aday adayı var. Her ikisi de, kendisinin aday gösterileceğine dair inancını ve umudunu en yüksek düzeyde tutuyor. Mehmet Çeltikcoğlu’nun gündemde stratejik olarak pek fazla yer almak istemediğini, söyleyeceklerini adaylığının netleşmesinin ardına bıraktığını söyleyebiliriz. Ona bu aklı kim neden verdi bilinmez ama kurmaylarının Tire siyaseti ile ilgili tutumlarının geçmişte de böyle olduğunu bildiğimiz için propaganda sürecine kilitlendiklerini anlamak güç değil.

Eski başkan Sıtkı İçelli'nin ise kartlarını nispeten daha açık oynadığını görüyoruz. O da partisi tarafından aday gösterileceğine inanıyor ki, şimdiden seçim sonrası için ne tür bir yönetim anlayışı içinde olacağının ipuçlarını açıkça dile getiriyor.

Anlayacağınız Ak Parti'de aday adayları seçim yarışına girebilmek için kendilerinde doğru olan tüm stratejileri uygulamış durumdalar. Parti temayül yoklamasını yaptı, milletvekillerinden ve il yönetiminden görüşlerini aldı, halk eğilimini ölçen anketleri de tamamladı.  Tüm raporlar artık genel merkezdeki komisyonun önünde.  Başbakanın başkanlığındaki komisyon bu gün yarın büyük bir ihtimal ile önce Büyükşehir Belediye başkanı olarak Binali Yıldırım'ın ismini açıkladıktan sonra son bir görüşü de Binali Yıldırım'dan alarak ilçelerdeki adaylarını tek tek açıklayacak.

CHP'de ise durum hala bildiğiniz gibi. Kimi, ‘Tayfur Çiçek aday’ havasında kimi de, ‘Ben partime güveniyorum. Halka sormadan aday belirlemez’ görüşünde. Altı aday adayı kendince çalışmalarını sürdürüyor. Partililer Tayfur Çiçek'in tepeden inme transferini hala içine sindiremiyor ki, zaman zaman Ankara'ya genel merkeze kadar gidip endişelerini dile getiriyorlar. Son olarak Tire'ye gelerek adaylar ile tek tek görüşerek genel merkeze bir rapor göndereceğini söyleyen Ali Engin ise bir yandan Karşıyaka Belediye Başkan adayı olabilmek için ilçelerdeki sorunları çözmek için uğraşıyor. Ama Ali Engin için bu pek de mümkün görünmüyor. Zira kendisinin bir önceki süreçte taraflı tutumu şimdi sorun çözme konusunda karşısına çıkan en büyük engel olarak güncelliğini koruyor.

Vatandaşlar ise ticari ilişkilerden ve tepeden inme müdahalelerden arınmayan bir CHP'nin, kazanma ihtimali oldukça yüksek olan bir seçimden yine kaybederek çıkacağını dillendiriyor. CHP'nin bir an önce parti içi demokrasiyi samimiyetle işlettiğini ve halkı dikkate alan bir karar verdiğini şeffaf bir şekilde gösterebilmesi gerekiyor. CHP'nin seçim kazanması için tek seçeneği artık kapalı kapılar ardında alınan antidemokratik kararların tek çaresi şeffaf ve demokratik kararlar almasından geçiyor.

MHP'de ise tam bir suskunluk hâkim. Ancak çok kısa bir süre içerisinde isimleri şimdilik bende gizli olan iki ismin MHP gündemlerinde inanılmaz bir ambiyans yaratacağını ve şimdiye kadar yapılması gereken tüm hazırlıkların bu gelişmelerin ardından yeniden ele alınıp sıkıştırılmış bir program ile seçimlere gideceğini söyleyebilirim.     

Yerel de durum böyle...

Ülkemizin içinde bulunduğu durum ise, ister iktidar yanlısı olsun isterse muhalefette olsun hemen hemen herkesi içten içe endişelendiriyor. İnsanlar saçılım sürecini organize edenlere güvense bile, ‘Bu işte bir bit yeniği var ama inşallah hayırlara çıkar’ demeye getiriyor.

Geçenlerde bir dostuma şunu söyledim, ‘Tamam sen bu işlerin sonucunun iyi olacağını umut ediyor ve bu nedenle destekler gibi duruyorsun ama ben şimdiden diyeyim, eğer bu saçılım süreci bozulursa, topu masaya oturduğunuz teröristlere atmayacağına söz ver şimdiden.’ 

İnanın kendi adına söz verdi. ‘Söz, başarısız olunursa tepkimi göstermekten çekinmeyeceğim, dedi. Ben de, ‘İnşallah olan bitenin yanlışlığını anlaman çok geç olmaz. İnşallah anladığında verdiğin tepki bir işe yarar’ diye bağladım sohbeti. 

Öyle ya, işler iyi giderse hükümet başarılı oldu, kötü giderse terör örgütü ve gizli güçler bozdu. Yok, öyle yağma. Bu iş bu ülkenin kader çizgileri ile resim çizmek gibi bir şeydir. Bu nedenle başarıya ve başarısızlığa her şey dâhildir. Madem bu işe girdiniz, terör örgütünden, karanlık güçlere, muhalefetten tarafsız kesime kadar her türlü güçlü ve zayıf yönlerini de hesaba katmak zorundasınız. Örneğin, benim gibi düşünenler hiç bir zaman saçılım sürecinden bir hayır beklemeyecektir. Başarısız olduğunuzda bir de başarısızlığın faturasını mızıkçı çocuklar gibi bizlere kesmeyeceğinize şimdiden söz vermelisiniz. Hoş, bu tür süreçler sözleri tutmamak, bir dediğini ertesi gün inkâr etmek üzere yürütülüyor ama neyse...

Kuzuların sessizliğinin büyük haykırışa gebe olduğu gerçeği bu konuda da net bir şekilde anlaşılıyor.