Kazaklarımıza ihtiyaç duyuşumuzdan, soluduğumuz, solumak zorunda kaldığımız o kirli havanın rahatsızlığından ve elektriklerin sık sık kesilmesinden de anladığımız üzere belli ki kış geldi. Evcimen oluşumdan olsa gerek ben, kışları daha bir severim. Daha bir çıkasım gelmez evden. Anlayacağınız hepten ev kuşu olurum. Geceleri battaniyeye sarılıp uyumak ise en vazgeçilmez zevklerimden olur ki soğuk iyice kendini hissettirdiğinde de şöyle kalınca bir yorgan!

 

O vakit değmeyin keyfime…

 

Tüm günün yorgunluğunu sırtlayarak eve doğru yol aldığım akşamlardan biriydi. Soğuğa az sonra veda ederek hem madden hemde manen sıcak, sıcacık evime girecek olmamın şükrü ile bu zorlu günlerde evi olmayan kimseler için dillendirdiğim dualar eşliğinde adımlarım birbirini takip ediyordu.

 

Evet ben seviyordum ama; çok kimse sevmez kışı… Haksız da değiller hani! Beden gücü ile yapılan birçok iş kolunda çalışan kimseler için kış demek, zor demek aslında… Gelirlerin azaldığı gibi giderlerde yükseliverir. Sobaya odun - kömür, çocuğun ayağına bot, hanımın üstüne kaban derken, elektrik bir yandan, tüp bir yandan, kış adamı iyice köşeye sıkıştırır.

 

Benim kış ekonomisi de pek parlak sayılmaz. İyi değil ama kötü de sayılmaz. Ben kışa baktığımda kışın sıkıntılarından çok güzellikleri ile alakadar olurum. Benim için üşümek bile ayrı güzel mesela…

 

Üşüye üşüye, düşüne düşüne, söylene söylene vardım eve… Daha doğrusu evin önüne... Eve çıkmak ne mümkün, bizim apartmanın önündeki çöp tenekesinden dumanların yükseldiğini gördüm. Çöp tenekesi adeta Etna Yanardağı gibi içten içe yanıyor. O plastik çöp konteynırı içine kül atan zat-ı muhteremin gelmişine geçmişine rahmet okuyarak bir kova su bulmaya gittim. Bulup geldiğimde iyi ki de “bana ne!” dememişim hissini bana yaşatan alevler bizim az önce içten içe yanan yanardağın nasıl da kudurduğunu gösteriyordu. Bir kova yetmedi, bir daha…

 

Söndü, sönmesine de, çöp konteynırı ile evin arası iki metre ne var, ne yok!  Alevlere müdahale etmesek, alevlerin bizim komşunun evine sarılması an meselesi… Oradan çıkıp bize de uğraması ihtimalini düşündüğümüzde o külü atanın gelmiş ve geçmişi arasındaki gidip gelmelerim çok da değil aslında…

 

Gelmiş geçmiş muhasebesinden çok, kendimiz ve kentimiz için lütfen külleri atarken dikkat edelim. Külleri evsel atıkların bulunduğu plastik konteynırlara değil kül için hazırlanan metal kül konteynırlarına dökelim. Bu kurala uyalım, uymayanları da uyaralım. Sevgi, saygı ve selamlarımla…