“Bülbülü Öldürmek”
           
Çok şükür ki; bu ülkenin fedakâr doktorları vardır ve Hz.Eyüp sabrıyla hekimlerine teslim olmuş hastaları…O hastalar ki; Hz.İsa’nın, Hz.Fatma’nın ellerine benzetirler doktorların ellerini…
Değerli okurlarım malûmunuzdur, son zamanlarda gerek sağlık personelimize, gerek doktorlarımıza karşı şiddet uygulamaları hayli arttı. Bu arada gencecik bir cerrahımız da kırılası ellerce katledildi. Anarşist ruhlu sözde bir milletvekili bir doktorumuza darp uyguladı.
Konuya girmeden önce farklı bir romandan, bir kaç satır aktararak ruhunuzu etkilemek istiyorum:
Yabancı bir yazar, eserin sahibi…Harper Lee.
“Bülbülü Öldürmek” isimli romanı; yalnız içeriği itibariyle değil, adıyla da etkiler okuyucusunu.
Bülbülü öldürmek cinayetlerin en ağırıdır çünkü.
“Bülbüller, bizi mutlu edecek şarkılar söylemekten başka bir şey yapmaz. İnsanların bahçelerinde yetiştirdiği mahsulleri yemez, mısır ambarlarına yuva yapmaz,  yaptıkları tüm kalpleriyle bize şarkı söylemektir.”
Bülbülü öldürmek, şarkıyı öldürmektir.
Ahengi öldürmektir.
İyiliği öldürmektir.
Bülbülün melodisini, şarkılarını, yalnız; kulakları olmayan yılanlar duyamaz.
Bir doktor öldürüldü!..
Tek yaptığı şey ağrılarımızı dindirmek, hastalığımızı tedavi ederek, biz insan oğlunu sağlığına kavuşturmak gibi ulvi bir görevi olan gencecik bir doktorumuz öldürüldü, kırılası ellerce. İyileştirmeye çalıştığı hastasının torunu, onu sırtından bıçakladı.
Hayır…Hayır… “Neden dedemi kurtarmadın!” diye saldırmadı hayır, dedesinin bakım parasını almak istiyordu. “Öldü raporu verme!” diye yürüdü üstüne.
Günümüzde maalesef tapınılan bir madde (para) için indirdi balyozunu çiçeğe…Para putuna, bu kez masum bir doktor kurban edildi.
Oysa Hipokrat, “Ağrı dindirmek, tanrısal bir sanattır” demişti.
Fırtına, doktorla hasta arasında kopmuş da değildi. Bu millet hekimlerini bir mücevher gibi saklar hafızasında. Şifa bulduğunda da minnettar kalırdı.
Nasibi kesildiğinde de dünyadan.
Hangi hasta, sevgi dolu gözlerle bakmamıştır, beyaz önlüğe…Hangi çocuk büyüyünce doktor olmak istememiştir. Hangi baba tek doktor olsun diye evlâdı satmamıştır, biricik tarlasını…
Siz hiç seyrettiğiniz filmlerde, doktora kötü rol verildiğini gördünüz mü?
Fakat modern zamanlar, iklimi değiştirdi.
Hastayla doktor arasında değil, insanla madde arasında kopuyor fırtına.
Çok şükür ki; bu ülkenin doktorlarıyla hastaları barışıktır. En yoksul hasta bile, bir demet kır çiçeği ile hekimine teşekkür ziyaretine gitmeyi ihmal etmez taburcu olduğunda.
Dualarına doktorunun adını katmayı da.
Doktorunun eliyle gelen şifadan, dost meclislerinde söz etmeden duramaz. Bir hasta, yüz hasta gönderir hekimine. Muayenehaneleri çiçek bahçesine çevirir.
Çok şükür ki bu ülkenin fedakâr doktorları vardır.
Garipleri gözyaşlarıyla,
Varlıklıları gazetelerde ilân ederler emeklerini tabiplerinin…
Doktorlarına el kaldıranı affetmezler. Haklarını bildikleri kadar, sorumluluklarının da farkındadırlar.
Çok şükür ki, bu ülkenin doktorları, cahillerin cezasını akıllılara kesmezler.
Her ameliyat bir sınavdır, kalplerini titreten.
Sabahları vizite çıkmadan, boğazlarından geçmez ekmek.
Sevgili hekimlerimiz!
Sizleri bekliyoruz, aile sağlık merkezlerinde, hastane koridorlarında; elimizde bir demet çiçek.
Bülbülün ölümüne döktüğümüz yaşlar, birbirine karışsın acı kaybımızla! Sağolun, varolun…
Saygılarımla…