En çok ben sattım. Evet evet, ben sattım! Suç ortağım Fatma teyzeyle birlikte gerçekleştirdik bu yüz kızartıcı eylemi.  
Memleketin küffara peşkeş çekilmesinden bahsediyorum. Çocukluk deyin, akılsız baş deyin; oldu bir kez. Hani kendisine ait olmayan bir şeyi hak etmeden yiyen pisboğazlar için “Kazık çakarım ben o gırtlağa!” derler ya, ben kendi gırtlağıma kazık çakamadım, yedim ha yedim.  
 
                                                           …
 
İşte kırk yıl sonra itiraf ediyorum.  
İlkokula henüz başlamıştık. Köy okulunun sağ yayındaki tek katlı yapılar aşodası olarak kullanılıyordu. Burada her gün peynirli börekler pişirilir, süt tozundan yapılmış süt kaynatılırdı. Sonra ilk ders ile ikinci dersin arasındaki teneffüs uzun tutulur, öğrencilere sıcak sıcak börek ve sütle kahvaltı yaptırılırdı.
Bu yiyecekler okuma şevkimizi arttırır, okulu sevmeyenlerde bile okula gitme isteği uyandırırdı.
 
                                                           …
 
Böreğin sütün başında kapı komşumuz Fatma teyze vardı. Fatma teyze komşu çocuğu olduğum için beni gözletir, ne yapar eder elime ikinci bir börek tutuştururdu. Bu benim ömrümde ilk ve son kayrılmışlığımdır, diyebilirim. İkinci böreği de, yerden göğe kadar hak etmişim gibi kimseye belli etmeden kıvırır yerdim.
Bu yiyeceklerin içeceklerin, memleketimizi elimizden almak için yem olarak gönderildiğini hiç mi hiç düşünemezdim o yaşlarda… 
 
                                                           …
 
Aradan neredeyse kırk yıl geçti. Artık içimi kemiren bu sırla daha fazla yaşayamayacağım.  
Bizim köyün bütün öğrencileri, memleketi hep birlikte sattık. Ama ben iki misli sattım. Suç ortağım Fatma teyzedir.  
İtiraf ediyorum!