Yaşlı kadın yatağından kalktı. 88 yaşından beklenmeyen çeviklikle pencereye yöneldi. Pencereyi açınca odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Abdest alıp namazını kıldı. Mutfakta çayla 1-2 lokma atıştırdı. Oturma odasına gelip bir koltuğa ilişti. Masa üstü çerçevelerle doluydu. Birine uzandı. Fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız güzel bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyordu. Yaşlı kadın ‘Günaydın anne, günaydın baba’ deyip başka bir çerçeve aldı. Bu fotoğrafta subay üniformalı bir adam ve gelin vardı. Kadın çerçeveyi öptü. ‘Günaydın kocacığım’ dedi. Sonra 3. çerçeveye uzandı. Gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek biri kız çocuğuna ‘Günaydın evlatlarım’ dedi. Gözyaşlarını silip ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.
Ardından eski bir telefona yöneldi. Numaraları çevirip ‘Bir taksi istiyorum’ dedi, adresi verdi. Kapıyı kilitleyip merdivenlerden yavaşça indi. Şoförün kornası sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye bindi. Şoför: ’Teyze, nereye gidiyoruz?’ Kadın ‘Tüm bir gün beni taşır mısın? Sana 500 lira veririm’ Şoför, ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ deyince ‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’ ‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. Nereye gideceğiz?’ ‘Anıtkabir’e’ ‘Tamam teyzeciğim’
Taksi Anıtkabir’e gelince ‘Teyzeciğim geldik’ dedi. ‘Yardımına ihtiyacım var, benimle gel’ Adam şaşırdı. ‘Tabii, ama bizi buraya alırlar mı?’ Kadın ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ ‘Hayır’ ‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’ ‘Ben doğma Ankaralıyım’ ‘Eee o zaman’ ‘Bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’ Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı. Şoför utanmıştı. Merdivenlere geldiklerinde şoför kuşkuyla ‘Nasıl çıkacaksın teyze?’ diye sordu. ‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’ ‘Her ay geliyor musun?’ ‘Evet’
Merdivenleri çıkıp Mozoleye doğru ilerlediler. Mozole önüne gelince kadın çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı, mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadın: ‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’. deyip Fatiha okudu. Şoför de ona katıldı. Daha sonra arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenip ‘Yoruldun mu’ dedi. ’Evet, hem de çok’ ‘Nereye gidiyoruz?’ ‘Bankaya’ Şoför arabasındaki kadının önemli biri olduğunu anlamıştı. Dayanamadı. ‘Teyze Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğini söyledin. O söz nedir?’ ‘Uzun hikâye’ ‘Olsun, anlat’
‘Ben lisedeyken Atatürk okulumuza gelmişti. Beni ona çiçek vermek için seçtiler. Çiçeği verdiğimde adımı sordu. ‘Adalet’ dedim. ‘Ne güzel adın varmış. Okulu bitirince ne olacaksın’ ‘Hemşire’ ‘Güzel, ama bence sen hâkim ol adına çok yakışır’ ‘Kadından hâkim olmaz ki’ Kaşlarını çattı, ‘Sen istersen olur. Senden söz istiyorum hâkim olacaksın’ dedi . ‘Peki, olabildin mi Adalet Teyze?’ ‘Evet, ben Cumhuriyetin ilk kadın hâkimlerindenim.’ ‘Vay be. Sende ne hikâye varmış Adalet Teyze’
Bankaya geldiler. Şoför ‘Bende geleyim mi?’ ‘Hayır. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al’ ‘Tamam’  Şoför vaktinde banka önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi. Buradan önce Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’na geldiler. Şoför Adalet hanımla gelen kadının  ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Kızlar da sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dediğini duydu. Ardından Seyranbağları Huzurevi’ne geldiler. 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında birçok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi. Sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. ‘Şimdi nereye?’ ‘Cebeci Asri Mezarlığına’
Şoför ‘Teyze nerelisin sen?’ Kadın anlatmaya başladı. ‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Kurtuluş Savaşı başlayınca babam savaşa gitti. Söke işgal edildi, dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür babam sağ salim döndü savaştan. Sonra Aydın’a liseye gittim. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutarak İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. Harbiye’de okuyordu, mezun olunca evlendik. Eşimi Kore Savaşı’nda kaybettim.’
‘Çocuğunuz var mı?’ ‘Bir kızım, bir oğlum vardı. Oğlum dışişlerinde çalışıyordu. 1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdü.’ ‘Üzüldüm teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit yani’ ‘Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’ ‘Âmin. Ya kızın?’ ‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999 depreminde hepsi vefat etti.’ ‘Allah rahmet eylesin. Boş boğazlığımla üzdüm seni teyze kusura bakma’ ‘Sormasan aklımdan çıkıyorlar mı sanki evladım. Sen üzülme sağol’
‘Geldik Teyze’ ‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’ ‘Hâkim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’ ‘Yok, beni alacaklar buradan’ ‘Hâkim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim. Taksinin sahibine 350 lira vereceğim. Affet beni. 350‘yi ona veririm. Gerisi kalsın. Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’ ‘Çocukların var mı?’ ‘İki tane ellerinden öperler.’ Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi. ‘Adları ne?’ ‘Kemal ve Ayşe’ ‘Oğlumun adı da Kemaldi.’
Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım. ‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut. Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’ Şoför Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken şoför yaşlı gözlerle onu izledi. Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı. Arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.
Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Şoför taksiyi sahibinden almış, durağa gelmişti. Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı. Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk kadın hâkimlerinden Adalet Yılmaz’a ait olduğu belirlendi. Bulunduğu yerdeki mezarların eşi ve oğluna ait olduğu belirtildi. Yılmaz’ın vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, parayı ikiye bölüp Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet Yılmaz’ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’ Şoför bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar. Bir daha da hiç anlatmadı bu yaşadıklarını. Herkesin tek bildiği bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında şoförün ’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı. İşte bu günlerde de adalet ağlıyor.

Bu alıntıyı kısaltarak size aktarmaya çalıştım. Hem okurken, hem yazarken inanın gözyaşlarımı tutamadım. 5 Aralık(1934) TBMM’nin Türk Kadınına dünyada diğer devletlerden önce Seçme ve Seçilme hakkını vermesinin 80. yılı idi(Bu haklar kadınlara Fransa'da 1945, İtalya'da 1946, İsviçre'de 1971, Japonya'da 1945’da verildi). BUGÜN TÜRK KADINININ YARISI ATATÜRK’ÜN KENDİSİNE VERDİĞİ NİMETLERİN FARKINDA DEĞİL VE O’NA HAKARET EDİYOR. OYSA O’NUN SAYESİNDE İNSAN GİBİ YAŞAMAYA BAŞLADI. O’NUN SAYESİNDE EŞYA OLMAKTAN KURTULUP HEM SOSYAL, HEM HUKUK, HEM DE EKONOMİK EŞİTLİĞE SAHİP OLDU. BUGÜN BİRİLERİNE SECDE ETMEYİ BİLE KABUL EDEN BAZI KADINLARIMIZIN ATAMIZA BİR FATİHAYI BİLE ÇOK GÖRMELERİNİ NANKÖRLÜK OLARAK GÖRÜYORUM.

Saygılarımla, hoşça kalın.