Derler ki; hani 9 Eylül 1922’de Yunan’ı denize döktük, diye bayram yaparız ya, meğer olay o kadar basit değilmiş. Biz aslında o zamanın emperyalist güçlerinin ağababası İngiliz’i ve çevresini dökmüşüz denize. Yani bugünkü azgın emperyalizmin önde gideni ABD’nin abisini ve yandaşlarını.
Ancak o şekilde, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde bağımsızlığımızı sağlayabilmişiz, üniter devletimizi, laik cumhuriyetimizi kurabilmişiz.
İşte o emperyalist güçler doksan yıl önce kıçlarına yedikleri tekmenin öcünü almak için çırpınır dururlarmış.
Yine derler ki, o emperyalist güçler on yıl önce, kıçlarına yedikleri tekmenin öcünü almak, ülkemizi bölüp parçalamak, laik cumhuriyetimizi yıkmak; ulusumuzu, dünyanın kabul ettiği büyük dahi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolundan döndürmek ve hatta yok etmek için bir sinsi saldırıya geçmişler.
 Yine rivayet olunur ki; bu saldırganlar, kötü emellerini gerçekleştirmek için, yalnızca kendilerine hizmet edecek işbirlikçiler bulup onları iktidara getirtmişler.
Bir de “Aman vatanlarına milletlerine ihanet etmekten vazgeçerler, zarar ederiz, öcümüzü de alamayız.” diye iki sayfalık, dokuz maddelik bir ihanet sözleşmesi  imzalatmışlar: Bu sözleşmeye göre, nifaklar salınıp, Türk ulusu aç sefil bırakılacak, Türk yurdu paramparça edilip devletçiklere ayrılacak, bütün değerleri emperyalizmin kucağına konulacak  ve bunun için öncelikle ülkenin öncü aydınları, ordusunun en kararlı, en taviz vermek komutanları  esir alınıp zindanlara atılacak, darmadağın edilecekmiş.
Hani o terörle mücadele eden komutanların alelacele zindanlara tıkılıp ordumuzun sözüm ona güçsüz bırakılması çalışmaları var ya, bunun içinmiş. Ordusu zayıflatılan bir ülkenin bölünmesi, parçalanması, hasılı işgali daha kolay olur diye düşünülmüş.
Ve tüm bunlar, ülkenin başında iktidar olanlara yaptırılıyormuş. Yani, 75 milyonun sefilliği, umutsuzluğu, mutsuzluğu, can güvenliğinin kalmayışı, dahası ülkenin bölünüp parçalanması, harap olmasına rağmen…  Ne karşılığı: Bir iktidar koltuğu, üç beş kişinin saltanat sürmesi için.
Ben bunlara inanmak istemiyorum. Yüce Atatürk’ün; Cumhuriyet  ve demokrasi kültürüyle yetiştirmeye çalıştığı, her şeyini kendileri için feda ettiği, hatta, anneannelerini, babaannelerini  haçlı tecavüzünden kurtardığı  vatan evlatları, bunu yapamazlar.
Bu ulusun hiçbir bireyi, bu derece hainleşemez.
Ben buna inanmam, inanamam…