AK Parti üst yönetimi, başta Başbakan olmak üzere Bakanlar ve genel başkan yardımcılarının da sırayla rol aldığı “gündem mühendisliği”ni pek sevdiler. Maşallah, son zamanlarda bu konu zirve yaptı. Böyle muhalefet ve sazan basın oldukça, kedi fare örneğine döndü bu iş. Başbakan, açıkça söyledi, her işe ben karışırım diye. Yanlış. Haklı olsan bile her iş senin görev ve ihtisas alanın değil bir kere. Hele hele kürtaj ve sezaryen gibi konular…Bu ülkenin Sağlık Bakanlığı var, “bilgi kampanyaları” ile insanımız aydınlatılır. Tıp fakülteleri ve tıp otoriteleri var. Konunun dini yönü itibariyle son sözü söyleyecek fetva makamı olan Diyanet İşleri Başkanlığımız var. Sayın Başbakan. Sizin bu kadar zamanınız çok mu? Merak ediyorum.
İki hafta önce, Ödemiş Müftüsü Cuma vaazında, “zaman” konusunu işledi, hayran kaldım. Özellikle bu çok önemli hususun israf edilmesinin insan ve toplum için ne büyük bir kayıp olduğunu örneklerle ortaya koydu. Başbakan hem bu kadar çok konuşmamalı. Oy aldığı çevre de bundan hoşnut değil.
GELELİM, BAŞLIKTAKİ KONUYA: “ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER”
Başbakanlığın böyle bir çalışmasının olduğu hatta sona gelindiğini öğreniyoruz, TCK.250. Maddesi’nde değişikliğe gidilmesi konusu. Başbakan arada bir, şeffafız diyor ama hiç de değil. Büyük önem arz eden bu konuyu niye aylar önce tartışmaya açmadığını sormak hakkımızdır.
AK Parti iktidara geldiğinden bu güne, yaptığı en önemli icraat nedir? “Askeri vesayetin geriletilmesi, darbelerin, darbecilerin ve darbe teşebbüsleri ile cuntaların yargılanması” cevabı ilk sırayı alır sanırım. Peki hükümetin bu icraatları yapabilmesinin en önemli aracı nedir? diye bir soruya verilecek tek cevap: “Özel yetkili savcılıklar ile özel yetkili mahkemeler” değil midir?
 “Peki ne oldu da; Türkiye’de askeri vesayet ve terör bitirildi mi de özel yetkili mahkemeler kaldırılıyor.”
Bu partiye üç dönemdir oy veren, çevresini bu hususta ikna etmeye gayret eden, pek çok icraatını savunan, bir fert olarak soru sorma hakkımı kullanıyorum:
“Özel Yetkili Mahkemeler niçin kaldırılıyor ve internete düşen ses kayıtlarının basın yayın organlarında yayınlanması neden hapis gerektiren bir suç kapsamına alınıyor? Hükümetinizin yapacak daha önemli işleri yok mu?” Yoksa birileri hükümeti tehdit mi ediyor? Birisi ya da birileri hükümete şantaj mı yapıyor?
Madem on senedir, TBMM’de yasa çıkarma çoğunluğunuz var ve madem istediğiniz konuda –(oy veren bizlerin istemediği konularda bile) yasa çıkarma gibi bir atraksiyon içine giriyorsunuz, neden hükümet olduğunuz bunca uzun zamandır, hadi on yılı geçelim, yüzde 50 oy alarak, daha muktedir bir hale gelen son 4 yıllık iktidarınızda, ülkenin askeri vesayetten kurtulması için gerekli hiçbir yasal düzenleme yapmadınız?”
 
Çok basit, meselâ herkesin bildiği TSK İç Hizmet Kanunu 35.maddeyi neden kaldırmadınız? Niçin halâ bu konuda tek kelime eden bir hükümet üyesi görmedik, duymadık? Siz bunu yapmak istediniz de CHP veya MHP mi engelledi?
Daha net biçimde soruyorum:
“İktidar olduğunuz zaman dilimi içinde, Türkiye’de askeri vesayete yol açan yasal zeminde hangi değişikliği yaptınız, neyi değiştirdiniz, neyi hallettiniz?”
Bir örnek verin lütfen! Sadece bir örnek!
Deyin ki; şu yasayı değiştirerek, askeri vesayetin zeminini ortadan kaldırmak için adım attık.
Bunları yapmazken hükümetin, halk nazarında en önemli icraatı olarak görülen ve özel yetkili mahkemeler-özel yetkili savcılar yoluyla yapılan ve kamuoyu araştırmalarında halkın yüzde 70 desteğini alan işi bir kalemde silmek kendi ayağına kurşun sıkmak değil de nedir?
Son günlerde, dört ayrı generale ait olduğu söylenen internete düşen son ses kayıtlarındaki itiraflar da mı size hiçbir şey ifade etmiyor? Bile bile lâdese hayır!
İnternete düşen ses kayıtlarının basın yayın organlarında, yayınlanmasını engellemeye çalışarak, basını sansürleyerek neyi gizlemeye çalışıyorsunuz?
Bu yasa değişikliği ile teröristlerin de salıverileceğini büyük hukukçular ikaz ediyor. Rahşan Affı’nı hatırlatırım.
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu’yu, Sedat Lâçiner’i ve sağduyu sahibi nice akademisyen ve yazar, sakıncaları günlerdir belirtiyorlar, ihtisas mahkemesi olan Özel Mahkemelere ilişilmemesi hususunda. Ayrıca Avrupa’daki pek çok devlette aynı mahkemelerin mevcut olduğu hatırlatılıyor. Hükümet kanadı AB’nin bu konuda talebi olduğunu, AİHM’in ülkemiz aleyhine bu mahkemelerin verdiği kararlara yüksek cezalar uyguladığı belirtiliyor. Hayır. İki yeni örnek vereyim. Balyoz Davası’nda yargılanan Org. Çetin Doğan ve Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan’ın başvurularını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi reddetti. Yasa değişikliğini isteyenlerin bu fikri yerinde değil. Bunca düşünür ikaz ediyor, AK Parti’ye oy veren halkımız bu girişimden memnun değil. Teşkilâtlardaki arkadaşlar politikaya yeterince vakıf olmadıkları ve darbe günlerindeki biz sade vatandaşlara yapılan zulüm ve hakaretleri yaşamadıkları için sessiz ve pasif kalıyorlar. Aslında bağıra bağıra gelen tehlikenin onlar tarafından yukarıya ısrarla ikazı gerekir, uyanın ey ehli siyaset şahsiyetleri. Yapmayın, etmeyin kendinizle birlikte, biz halkı da, bu ülkeyi de yakmayın. İnternette var. Yukarıda bahsettiğim 4 general ve amiralin meydan okumalarını kendi seslerinden bir daha dinleyin. Biriken kinlerini insanımız üzerinde nasıl uygulayacaklarını bir daha öğrenin. Kendinize gelin yahu! Daha ne diyelim?
Şayet Başbakan bu konuda ısrarlı ise onun kendi hukukunu da, bu milletin hukukunu da savunmak konusunda bizler de kararlıyız. Siz millete danışmadan birileri ile uzlaşıyorsanız, biz bu uzlaşmada yokuz. Uzlaşma değil, hakkımıza hukukumuza sahip çıkmak istiyoruz. Darbeciler yargılanmalı ve suçlarının bedelini ödemeli. Bizler geleceğimizden çetelere karşı ancak bu sayede emin olabiliriz. Bırakınız cehennem zalimler için cehennem olarak kalsın. Düşünün bir darbe olmuş. Hükümet devrilmiş, demokrasi askıya alınmış, ekonomi çökmüş. Bu günün Silivri tutukluları yerine, siyasiler, mütedeyyin masum kişiler Silivri’ye konmuş, ey siyasiler (!) bir düşünün. Silivri ve Metris’ten salıverilen tutuklu generaller birliklerinin başına geçecek, derslerini almış olarak sadece ülkeyi savunmak göreviyle ilgilenmeye ve darbe komplolarından uzak durmaya mı çalışacaklar. Bu iyimser ihtimal. Ya aksi olursa. Ses kayıtlarında, öfkeyle dile getirdikleri gibi ülkeyi yangın yerine çevirmeye, iç savaş çıkartarak yönetimi ele geçirmeye kararlı iseler? Ülkemizi bu tür tehdit ve tehlikelerden korumak hepimizin vatandaşlık görevi. Bunun en kestirme ve sağlam yolu ise bu tehlikeler önünde aşılmaz bir engel oluşturan “ÖZEL MAHKEMELER”in varlığının olduğu gibi devam etmesini savunmak. Ödemiş AK Parti ilçe yönetimi mensuplarının, bu yazımı, parti genel merkezine, bakanlara, milletvekillerine göndermelerini istiyorum, onların sesi çıkmıyor, sesi çıkan bizlerin düşüncelerini yukarıdaki beyefendiler, başları yanmadan öğrensinler. Bu konuda ciddiyim, takipçisi olacağım. Çünkü benim onların yükseklerine ulaşacak gücüm ve imkânım yok. Ben kim miyim? Vatandaşım, vatandaş. Hani seçim zamanlarında hatırlanan!
 DOKTORLARA BÜHTAN
Bir de meydanlarda sürekli doktorlara saldırıp onları “paragöz” ilân etmenin,halkın gözünde itibarsızlaştırmanın büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’deki tabip odaları da ana konuları ile iştigal edecekleri, üyelerinin haklarını savunacakları, meslek haklarını elde etmeye çalışacakları yerde siyaset yapan herhangi bir kuruluştan farksız haldeler. Bu oda yönetimleri, hiçbir zaman tüm doktorları temsil etme gibi bir konuma gelmediler. Belli köhnemiş ideolojilerin, kendilerini tatminden başka işe yaramayan sözcülüğü ve yaygarasıdır yaptıkları, yıllardır bu böyledir.
Bu nedenle, bazı doktorlara kızıp her doktoru aynı kefeye koymaya kalkarsanız bu ülkenin doktorlarına haksızlık etmiş olursunuz.
Bugün Türkiye tıbbi ve cerrahi tedavi uygulamaları konusunda birçok gelişmiş ülke ile yarışacak düzeyde başarılıdır. Avrupa ülkelerinin çok uzun zamanda oturttuğu “AİLE HEKİMLİĞİ” müessesesi yurdumuzda kısa bir dönemde mükemmele yakın düzeye ulaşmıştır. Başarıyla uygulanmaktadır. Bu durumu hasta memnuniyetinden görmekteyiz. “DEVLET HASTANELERİ”miz fedakâr doktor, hemşire ve diğer tüm çalışanları her türlü cerrahi ve tıbbi müdahale ve bakımı ile halkımızın memnuniyetini ve duasını almaktadır.
Sahi, son zamanlarda artış hızı çok belirginleşen doktor ve sağlık mensuplarına olan saldırganlığın kökeninde, siyasilerin bazı menfi söylemleri etki yapıyor olmasın?
Saygılarımla.