Geçmiş iktidarları döneminde Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Necmettin Erbakan vb. siyasiler;
Üniversite Rektörü, Dekanı, Prof’u Hukukçular ve Resmi Bürokratlar tarafından haklı veya haksız eleştirilere maruz kalırlar, adeta sözle dövülürlerdi. Günümüze geleceğim:
Son yayınlanan 695-696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) siyasetçiler, Barolar Birliği Başkanı, Bazı şehirlerimizin Baro Başkanları’nca eleştiriye tabi tutuldular, gelecekte bunun mahzur yaratacak sonuçları üzerinde, değişik beyan ve yorumlarda bulundular. Gözümüzden kaçmış olabilir ama, sanırım yalnız İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı’nın karşı çıkışını duyduk, okuduk.
Türk Milleti’ni birbirine kırdıracak endişesini taşıdığımız bu KHK. lar hakkında maalesef Üniversitelerimizden ses çıkmadı.
 Türkiye’mizde; Devlet, Vakıf, Özel olmak üzere, Hukuk Fakültelerinin toplam sayısı 84. dür.
Bu Fakültelerde; 354 Hukuk Profesörü, 184 Hukuk Doçenti, 537 Hukukçu Yardımcı Doçent görev yapıyorlar. Hukuk Fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı 40.000. Üniversitelerimizde 5.000.000 öğrencimiz var. Buralardan böyle önemli bir konuda tık yok. Yalnız Üniversiteler değil, Sivil Toplum Kuruluşları (STK), Sendikalar da suskun.
Basında, yandaş olarak tabir edilen 20 civarında gazete ve internet WEB. Siteleri, tıpkı AKP. li siyasetçiler gibi müthiş bir savunma içindeler. Muhalif Basında az sayıda yazar, mezkur KHK. ler için mahzurlarını ve gelecekte yaşanacak çok kötü sonuçları dile getirmeye çalışıyorlar. Onlardan buraya alıntı yaparak sözü uzatmak istemiyorum. Sadece bunları okumanızı salık veririm. Bu yazarlar endişelerinde o kadar haklılar ki, İktidar mensuplarının inat ve ısrarları endişe verici. Bir de, televizyonlardaki açık oturumlarda boy gösteren hukukçular var, çoğu avukat.
 Hakikatı dillendiren, kimden gelirse gelsin, yanlış karşısında bilimin, hukukun, hür düşüncenin savunanını ara ki bulasın. Korkmadan cesaretle tartışabilen de yok bunların arasında.
Dünya’daki Üniversitelerin itibarı öğrenci ve öğretim elemanının çokluğuyla ölçülü değildir. Üretilen fikre, hür sese bakıyor insanoğlu!
Hele, İlâhiyat Fakültelerinin Dekan ve Hocalarının, Türkiye’de “dindar” imajının aldığı darbelerle alâkadar olmadıkları da acı bir gerçek. Onlar için herhalde özlük hakları, ek ders ücretleri, yurt dışı seyahatleri konusu daha önemli! Bahsettiğimiz konuda demeç, makale vb. esas görevleri olan hususlarda aktivitelerine rastlamıyoruz. Hac ve Umre Seyahati yapacaklar için Turizm Acentelerinin emrinde boy boy resimleri ile isimlerinin şöhretini ranta çevirenler de var.
Dernek, Vakıf, Cemaat v.s adı altında icra edilen cehaletin “din” diye sunulmasına geçmişte karşı çıkmadıkları gibi, dün ve bu gün de “merdiven altı din” in gerçek islâmiyet olmadığını korkmadan ortaya koyamamalarına gerçek dindarlar üzülmüyor mu? sanıyorlar..
Misyonlarının, kötülüğe cevaz vermek ve muktedirlerin her türlü uygulamasını onaylamak olmadığını hatırlatmak bizim gibi sade vatandaşlarca mı olmalı? Bu konuda önceki Diyanet İşleri Başkanı’nın kaçar gibi emekli olmasıyla, ülkem insanını perişan eden pek çok konuda, görevi olan irşad ve uyarıyı zamanında yapmamanın vebalini taşımıyor mu sanıyor? Tarih, görevini yapmayan ulemalar için neler yazacak neler. Yaşayanlar, ömrü olanlar görecek.
Saygılarımla.