“Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık ….” diye başlayan cümleleri bundan yıllar önce haber bültenlerinde sıkça duyardık.  Bu gözü kan bürümüş terörist ülkemizin baş belası terör örgütü pkk’nın 2 numaralı adamıydı. Sakık, örgütün dağ kadrosunda 18 yıl kaldı. 1993 yılında Bingöl’de 33 askerin öldürülmesi emri verdiği biliniyor. Örgütten ayrıldıktan sonra Kuzey Irak’a sığınan Sakık 1998'de bir askeri operasyonda kardeşiyle birlikte yakalanarak Türkiye'ye getirildi. Sakık, "devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemler yapmak" suçundan yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı, cezası daha sonra ömür boyu hapse çevrildi. Halen cezaevinde bulunan Sakık cezasını çekmeye devam ediyor.

Yıllarca Sakık ve onun gibilerini yakalamakla uğraşmış. Bu uğurda evinden ailesinden uzak kalmış, kelle koltukta dağlarda mücadele etmiş birçok ordu mensubu da ne tesadüftür ki (!) Sakık gibi cezaevinde. 

Bu ordu mensuplarından birçok komutanın yargılandığı Ergenekon Davası’nın son duruşmasında ifade veren gizli tanık “Deniz” gerçek kimliğini açıkladı. Deniz kod adıyla ifade veren kişi kim çıksa beğenirsiniz? Deniz kod adlı gizli tanık Şemdin Sakık’ın ta kendisi. Kod ad kullanmaya alışkın olan ve yıllarca yargılanan komutanlarla karşı safta yer alan ve bundan dolayıdır ki aralarında husumet bulunan Şemdin Sakık değerli ordumuzun değerli komutanlarının yargılamasında onların aleyhinde tanık olarak ifade veriyor. 

Ne desem bilemiyorum. Aslında biliyorum da söyleyemiyorum. Söylemeye bir başlarsam susamamaktan, kendimi tutamamaktan korkuyorum. Devleti yıkmaya teşebbüsten yargılanmış ve mahkum olmuş, halen medeni hakları kullanmaktan kısıtlı bir teröristin tanıklığını ne bir hukukçu olarak, ne de bir vatandaş olarak anlayabilmem mümkün değil. Yaşanan tiyatro gibi bu durumun yorumunu da sizlere bırakıyorum. 

Bu olanlar karşısında Başbakan ve muhalefet liderleri neler yapıyor? Başbakan Erdoğan en iyi yaptığı şeyi yapıyor; yani gündemi değişik mecralara çekiyor ve bol bol çemkiriyor. Bu kez Erdoğan çemkirmekle kalmadı üstü kapalı sövdü. Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu da aynı seviyeye indi ve Başbakan’ın sövgüsüne fıkralı bir sövgü ile karşılık verdi. Diğer muhalefet liderlerinden ise bu konuda henüz bir açıklama göremedik. Böylesine önemli bir konu varken liderler başka bir gündemle ve sanki kahvehane sohbetindeki gibi bel altı fıkra ve söylemlerle birbirlerine cevap vermekle ve siyasi literatüre bedevi, horoz, yumurta gibi kavramları katmakla meşgul. Gerçekten yazık!

Yaşananlar karşısında muhtemelen çok üzüntü duyan Ergenekon ve Balyoz gibi davaların tutukluları üstüne bir de siyasetin zirvesinde yaşananlar karşısında kendilerini nasıl hissediyorlardır? Onları bilmem de ülkemizin içine sokulduğu bu durum karşısında liderleri teranedeki horoza, biz halkı da şanssız bedeviye benzetsek çok mu yanlış yapmış oluruz?