BU DENLİ KUSURSUZ OLMAYA ÇABALAMAZDIM..

Saygıdeğer okurlarım. Sizlere, ilginç bulduğum bir yazıyı alıntı yapmak istiyorum. “Journal of Humanistic Psychology” adlı dergide buldum bu yazıyı. Ölmek üzere olan 85 yaşındaki bir adam yazmış. Şöyle diyor:

“Hayatımı yeni baştan yaşayabilseydim, bu kez daha çok yanlış yapmaya çalışırdım. Kusursuz olmaya bu denli çabalamazdım.”

Hepimiz kusursuzluğa adeta

tapınırız. Çevrenizdeki insanlar, kusursuz olmadığınızı bilseler ne fark eder sanki? Sizinle özdeşleşebilirler o zaman. Oysa kusursuzlukla hiç kimse özdeşleşemez.

Yazı şöyle sürüyor: “ Daha çok dinlenir, eğlenirdim.

Bedenimi daha çok çalıştırırdım. Bu ilk hayat yolculuğumda olduğumdan daha akılsız olurdum. Bu denli önemseyeceğim çok daha az şeyim olurdu. Daha çılgın bir insan olurdum. Temizliğime daha az özen gösterirdim.

85 yaşındaki bu adam “ Şansımı daha çok denerdim, daha çok yolculuğa çıkardım, daha çok denize gider yüzerdim, daha çok günbatımı izlerdim, bilmediğim daha çok

yerlere giderdim. Daha çok dondurma ve daha az fasulye yerdim.” diyor. Gerçekten de kendimizi yadsımaktan zevk alırız. Bir çeşit kendini cezalandırmak bu sanki. Kuşkusuz, istediğimiz her şeyi yapamayız, ama ara sıra da olsa, çılgınca bir şey yapmak bir ihtiyaçtır. Süpermarkette hoşunuza giden bir şeyi fiyatını pahalı bularak almamazlık etmeyin, mutlaka alın onu. Hakkınızdır bu.

(Veya, teknoloji çağındayız. Akıllı TV. ler var alın, içinde neler var bir keşfedin, dizüstü bilgisayar alın, eve internet bağlatın! R.G.)

Yaşlı adam yazısını şöyle sürdürüyor: “Daha çok gerçek sorun, daha az düşsel sorun sahibi olurdum. “Kaygı duyduğumuz şeylerin yüzde doksanı nasılsa gerçekleşmeyecektir, ama yine de her konuda kaygılanmayı sürdürürüz. Bundan ötürü,

Amerika’nın en zengin şirketleri sigorta şirketleridir. Her şeye karşı sigortalanırız. Gördüğünüz gibi her gün, her saat korunan, ölçülü ve akıllıca yaşayan insanlardan biriyim ben de. Ama kendimce mutlu anlarım da oldu ve eğer bir kez daha yaşayabilseydim, böyle anları daha çok yaşamaya çalışırdım. Aslında hiçbir şeye sahip olmaya çalışmazdım, yalnızca güzel anlara sahip olmaya çalışırdım.

Bilmiyorsanız söyleyeyim, hayat budur işte. Yalnızca dakikalardır. Şu anı kaçırmayın.

Buda’nın çok ilginç bir sözü var: “ Ne denli az şeyiniz olursa, kaygılanacak o denli az şeyiniz olur.” Herkes bunu duyunca, “Aa. Evet çok doğru bu.” diyor.Ama sürekli biriktiriyor, biriktiriyor, biriktiriyoruz. Dolaplarımız belki bin yıldır kullanmadığımız şeylerle

doludur. Yıllarca kullanmadığınız tabakları çıkarın artık meydana. Onları yapan kişiye, firmaya hakarettir kullanmamak. Kullanın onları, kullanmak için yapılmışlardır çünkü. Hiçbir şey ölümsüz değildir.

( Bu da benim notum:R.G.)

“ Bizim evlerin çoğunluğunda kullanılmayan, gümüşlüklü (aslında adı, kitaplıktır ama toplum olarak okumadığımız için, evin hanımı tarafından el

konulmuştur.) koltukların 8-10 yılda bir değiştiği, yıl boyunca en fazla 10-15 gün o da dini bayramların ilk iki günü ile hanımların paralı veya hacı arkadaşlarının günlerinde açılan, ev ahalisinin gönenemediği salonlar, tavsiye ederim, tepe tepe kullanın bu mekânları…Sizin en tabii hakkınızdır. Çünkü onları alın teri dökerek kazandığınız paralar ile aldınız.

Saygılarımla.