Gününüz aydın, vücutlarınız sağlıklı, kazançlarınız bereketli, CUMALARINIZ mübarek olsun değerli okurlarım. İslam dini; sosyal ilişkilere, ahlâkî davranışlara, kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok edecek, kavga, tartışma ve kırgınlıklara sebep olacak davranışlardan kaçınılmasına büyük önem vermiştir. Bu sebeple sosyal ilişkileri zedeleyen, temel hakları ihlal eden ve ahlakî zafiyete sebep teşkil eden manevi hastalıklardan haset, kıskançlık, çekememezlik, buna bağlı olarak kardeşine kin duyma, düşman olma, nefret etme gibi söz, fiil ve davranışları yasaklamıştır. Haset; başkalarının sahip olduğu bir nimeti, mevki ve makamı, üstün sayılan bir vasfı çekemeyerek, onun din kardeşinden alınmasını ve yok olmasını istemektedir. Kin ise; haset duygusuna bağlı olarak başkasına karşı gizli düşmanlık beslemektir.

 

Hasedin kaynağı, Allah'ın taksimine razı olmamak ve bu taksimi beğenmemektir Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de ”Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar?” buyurarak dünya nimetlerini kendisinin verdiği halde, insanların birbirlerini çekemediklerini, istemediklerini ifade etmektedir. Allah'ın sayılamayacak kadar nimetleri vardır. Allah Teâlâ dünya düzeni için insanları birbirlerine muhtaç olacak şekilde yaratmış, herkese aynı seviyede vermemiştir. Kur'an-ı Kerim'de bu husus şöyle ifade edilmiştir: "Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat o, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir."

 

O halde bizlere düşen görev, Allah'ın başkasına verdiği nimete haset etmek değil, Allah'ın fazlından istemektir. Allah isteyene ve çalışana vereceğini vaat etmiştir. Felak suresinin son ayet-i kerimesinde Cenabı Hak hasetten korunma ile ilgili olarak şöyle buyuruyor. “ Haset edenin, hasedini belli ettiği zaman şerrinden (sabahın Rabbine sığınırım.)“ Bu ayette, hasetçinin hasedinin her zamanki şerrinden Allah'a sığınılması emredilmektedir.

 

Haset, tarih boyunca insanlığın baş hastalığı olmuş, ilk kan da haset, kıskançlık, çekememezlik ve kin yüzünden akmıştır. Hz. Adem (a.s)’ın oğullarından Kabil, kardeşi Habil’i bu fiiller sebebiyle öldürmüştür. İnsanın halîfe yapılmasını kıskanan şeytân, kıskançlık ve kibrinden ötürü Âdem'e itaat etmeyi, secde etmeyi kabul etmeyip Allah'ın buyruğuna karşı geldiği, bu yüzden cennetten kovulup ebedî lanete uğramıştır. Yani haset, şeytani bir tavırdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu illetin zararından bahsederken şöyle buyurur.” Haset etmekten sakının, ateşin odunu veya otu yediği gibi haset de iyi amelleri yer bitirir.” Demek ki yaptığımız hayır ve hasenatlarımızın, salih amellerimizin eksilmesini istemiyorsak haset hastalığından kendimizi uzak tutmamız gerekir. Bu manevi rahatsızlığa gönlünü kaptıran kimse, hem kendi rahatını bozar, hem de başkalarını rahatsız eder, hem de Allah’ın takdirine rıza göstermediği için günahkâr olur.

 

Dinimiz, aile ve toplum hayatının güvenli ve huzurlu olmasına, fertlerin güzel ahlaklı olmasına büyük önem vermiştir. Haset ve kinin topluma ne kadar zarar verdiği aşikardır.İnsanlar birbirlerine düşerler, aralarında her türlü kin, nefret ve fitne doğması muhtemeldir.. Öyleyse bizler Allah’ın kitabı Kur’an’da ve Peygamberimizin hadislerinde yapılması yasaklanan bu kötü huyları terk edelim. Cennet vatanımızda huzur, barış, sevgi ve kardeşlik içerisinde hep birlikte yaşayalım.

 

Bu haftaki yazımı Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in çok güzel bir uyarısıyla bitiriyorum. ”Birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın. Başkalarının ayıplarını araştırmayın, konuştuklarını dinlemeyin, müşteri kızıştırmayın. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun.”