Elimde bir kupa rakı, masamda bir dilim peynir ve ben yavaştan kararan gökyüzünü izliyorum. Anılarımı yokluyor; kâh gülüyor, kâh ağlıyorum. Nereden ve neden geldiyse aklıma bilmiyorum. Hatırladığım ilk bayram gününe gidiyorum. Babam bana mavi renkte kadife bir pantolon diktirmişti. O zamanlar şehrin en güzel pastanesi olan Halep'te o şehirde olmayan mükemmel bir çocuk parkı vardı. Hiç unutmam karşılıklı iki kişi binilebilen salıncak hep yalnız binsem bile benim en sevdiğim oyuncaktı. En sevdiğim oyuncaktan düşüp en sevdiğim pantolonumun dizini yırtmıştım. Neyse ki pastanenin altındaki küçük bir odada sıkış tepiş bir terzi atölyesi vardı. Oracıkta pantolonun yırtılan yerine yama yapıldıysa da o yaşımda bile terzinin işçiliğini hiç beğenmemiştim.
Sonra büyüdüm… Pastane ise aynı kaldı. Şehrin birçok yerinde parklar “Aileye Mahsus” olduğundan oraları sevmezdim. Çünkü oralarda kızlar bir yana, erkekler bir yanaydı. Ama Halep'te başkaydı. Her an yanında, arkanda, önünde bir kız oturabilirdi. Ben de otururken türlü pozlara giren erkeklerden biriydim. Ağabeylerimiz, ablalarımız gözleriyle anlaşırdı. Bazen bir bakış çok şey anlatırdı.
Bahçesindeki ağaçlar üzerinde bulunan hoparlörlerden müziğin sesi yükselirdi. Sevdiğimiz parçayı tekrar çaldırmak için garsona yapmadığımız numara kalmazdı. Su bile bedavaydı. Bardakta gelen kana kana içtiğimiz o buz gibi suların bile ayrı bir tadı vardı.
Rüştü amca pastanenin sahibiydi lakin patron gibi değildi. Onu ararsanız arkada mutfakta işinde gücündeydi. Halep, Ödemiş'in en gözde pastanesiydi. Sevgililerin buluşma yeri ve en çok da doğum günlerinin vazgeçilmez mekânıydı. Halep, Ödemiş'in ve Ödemişli'nin anılarıyla doluydu. Filmler mi çekilmedi, sünnetler, düğünler mi yapılmadı. Halep, yarım asra yakındı. Halep, bana göre benim için bir tarihti. Halep bu şehrindi. Bu şehre aitti.
Sene 2012! Eşimin bana yıllar önce “Evet” dediği o pastane ile birlikte, o masa ve o sandalyede kayboldu. Birileri taş duvarların tarihini korurken hatta belki de korur gibi görünürken duyguların, anıların katili oluverdi. Bu kentin simgesi olan bir mekân yok olup gitti.
Duydum ki Halep'ten seçim startı veren, seçimi kazanıp, zoru başarıp belediye başkanı olan zat-ı muhterem bu pastaneyi belediye adına kiralamış. Artık orayı başkanlık sarayı mı yapar yoksa belediye lokali mi bilemem. Ama tabi ki bildiğim bir şey de var: “Hikâyeler mütemadiyen başladığı yerde bitermiş.”
Tıpkı bu hikâye gibi… 
Hava tamamen karardı. Önümde ne peynir kaldı ne de rakı… Duygusu olmayan bir adam buna inanmaz ama ben içten içe ağlıyorum. Küçükken sevdiğim pastanedeki o sevdiğim oyuncaktan düşüp sevdiğim pantolonumu yırtmıştım. Şimdi büyüdüm. O gün içim nasıl yandıysa bugünde öyle yanıyor. Ve ben çaresiz sadece üzülüyorum.